İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,
1-ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem
kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah
tarafından açıklanmıştır.
2-Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir.
Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.
3-Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na yönelin (tevbe
edin) ki belirlenmiş eceliniz gelinceye kadar sizi güzel bir şekilde yaşatsın.
Fazla yapan herkese de fazlasını versin. Eğer yüz çevirecek olursanız, o büyük
günün azabına uğramanızdan korkarım.
4-Dönüşünüz Allah’a olacaktır. O, her şeye bir ölçü koyar.
5-Bilin ki onlar, Allah’tan gizlenmek için göğüslerini iki
büklüm yaparlar. Yine bilin ki elbiselerine büründükleri zaman neyi
gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını Allah bilir. O, göğüslerde olanı
bilir.
6-Yerde hareketli tek bir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.
Allah, onun yerleştiği yeri de geçici olarak bulunduğu yeri de bilir. Bunların
hepsi apaçık bir kitapta kayıtlı olur.
7-Gökleri ve yeri altı günde yaratmış olan Allah’tır. Bunu,
sizi zorlu bir imtihandan geçirmek ve hanginizin daha iyi davranacağını
belirlemek için yapmıştır. O sırada yönetim merkezi (arşı) suyun üstündeydi.
Onlara: “Öldükten sonra tekrar dirileceksiniz” desen ayetleri görmezlikten
gelenler, hemen cevabı yapıştırır ve “Bu açıkça bizi büyüleme çabasından başka
bir şey değil” derler.
8-Onlara vereceğimiz azabı belli bir süre ertelesek “Onu tutan
ne ki?” derler. Şunu bilin ki azap geldiği gün onlardan savılacak değildir.
Hafife aldıkları o şey başlarına gelecektir.
9-İnsana katımızdan bir ikramda bulunsak, sonra onu geri alsak
umutsuzluğa kapılır ve tam bir nankör olur.
10-Çektiği darlıktan sonra ona bir mutluluk tattırsak bu defa da
“Sıkıntılar geride kaldı.” der. Artık o, şımarığın ve kendini beğenmişin
tekidir.
11-Ama sabırlı olanlar ve iyi işler yapanlar böyle değillerdir.
Onlar için bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
12-“Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek
gelseydi” demesinler diye sanki sana gelen vahiyden bir kısmını onlara
okumayacak gibisin; bu da senin göğsünü daraltıyor. Hâlbuki sen yalnızca bir
uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah’tır.
13-Yoksa onu (Kur’an’ı), o uydurdu mu diyorlar? Onlara de ki
“İddianızda samimi iseniz, Allah ile aranıza koyduklarınızdan çağırabileceğiniz
herkesi çağırın da bunun dengi on sure uydurup getirin bakalım.”
14-Çağırdığınız kimseler size cevap vermezlerse bilin ki o
(Kur’an) Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilah yoktur. Artık O’na
teslim olursunuz değil mi?
15-Kim dünya hayatını ve dünyanın süsünü isteyecek olursa onlara
yaptıklarının karşılığını orada tastamam veririz. Onlardan bir kesinti
yapılmaz.
16-Onlar ahirette, o ateşten başka alacağı kalmamış kimselerdir.
Dünyada işledikleri yok olmuş ve bütün çalışmaları boşa çıkmış olur.
17-Bunlar, Rabbinin açık belgesine uyanlar gibi olurlar mı? O
belgeyi Rabbinden bir şahit okur, ondan önce de bir öncü ve ikram olarak
Musa’nın kitabı vardır. Kur’ân’a işte bunlar inanırlar. Hangi kesim onu
görmezlikten gelirse varıp kalacağı yer ateştir. Ondan şüphen olmasın. O
Kur’ân, senin Rabbinden gelen bir gerçektir ama insanların çoğu ona inanmazlar.
18-Bir yalanı Allah’a atfedenden daha yanlış kimdir? Onlar
Rablerinin huzuruna çıkarılacaklar ve şahitler şöyle diyeceklerdir: “İşte
bunlar, Rableri karşısında yalana sarılanlardır.” Bilin ki Allah, bu yanlışı
yapanları dışlar (lanetler).
19-Onlar ki Allah’ın yolundan engeller ve o yolda anlaşılmayacak
biçimde bir eğrilik oluşturmaya çalışırlar. Ahireti de göz ardı ederler.
20-Onlar yeryüzünde kimseyi çaresiz bırakacak değillerdir. Allah
ile kendi aralarına girecek bir dostları da olmaz. O azap onlar için ikiye
katlanacaktır. Onlar seni dinlemeye dahi tahammül edemezler; görebilecek
durumda da değillerdir.
21-Onlar, kendilerine yazık etmiş kimselerdir. Uydurdukları
şeyler de kaybolup gidecektir.
22-Hiç şüphesiz ahirette değerini büsbütün yitirecek olanlar
onlardır.
23-İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlar ve Rablerine içten boyun
eğenler var ya; işte onlar cennet ahalisidir; orada ölümsüzleşeceklerdir.
24-Bu iki kesimin örneği, kör ve sağır olan ile gören ve
işitenin örneği gibidir. Bunlar eşit olabilirler mi? Artık bilginizi kullanacak
mısınız?
25-Biz Nuh’u, kendi halkına elçi gönderdik; “Ben sizin için
doğruları açıklayan bir uyarıcıyım” dedi.
26-“Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye uyarıyorum.
Çünkü ben üzerinize gelecek acıklı bir günün azabından korkuyorum.”
27-Halkının ileri gelenlerinden ayetleri görmezlikten gelenler
(kafirler) dediler ki “Görüşümüze göre sen, tıpkı bizim gibi bir insansın. Sana
uyanların da görüş belirtmede en aşağılarımız olduğunu görüyoruz. Sizin bizden
üstün bir yanınızı da görmüyoruz. Aslında sizin yalancı olduğunuz
kanaatindeyiz.”
28-Nuh dedi ki “Ey halkım! Ben Rabbimden gelen açık bir belgeye
dayanıyorsam, bana O’nun katından bir ikram gelmiş de siz görememişseniz bu
konuda görüşünüz ne olur? Siz hoşlanmadığınız halde ben sizi O’na bağlayabilir
miyim?”
29-“Ey halkım! Buna karşılık sizden bir mal istemiyorum. Benim
ücretimi sadece Allah verir. Ben inanıp güvenenleri kovacak da değilim. Onlar
Rablerine kavuşacaklardır. Ben sizi, kendini bilmez bir toplum olarak
görüyorum.”
30-“Ey halkım! Onları kovarsam, Allah’tan beni kim kurtarabilir?
Bilgilerinizi kullanmaz mısınız?”
31-“Size: ‘Allah’ın hazineleri yanımdadır’ demiyorum. Gizli
bilgileri de bilmem. Ben melek olduğumu da söylemiyorum. Hor gördüğünüz
kimseler için ‘Allah bunlara iyilik etmez’ de demiyorum. Onların içlerinde
olanı en iyi bilen Allah’tır. Bunları desem yanlış yapmış olurum.”
32-Dediler ki “Bak Nuh! Bizimle tartışmaya girdin, tartışmayı da
çok uzattın! Söylediğine gerçekten inanıyorsan bizi tehdit ettiğin şeyi
başımıza getir.”
33-Nuh dedi ki “Şartlar olgunlaştığında o azabı başınıza sadece
Allah getirir[*]. Siz de O’nu bundan alıkoyamazsınız.”
34-“Sizin iyiliğiniz için ne kadar gayret edersem edeyim, Allah
yoldan çıkışınızı onaylamışsa[*] bu gayretlerimin size bir faydası olmaz. O
sizin Rabbinizdir. O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.”
35-Yoksa “Bu hikâyeyi Muhammed uydurdu” mu diyorlar? De ki
“Uydurduysam cezamı çekerim. Ama ben, sizin işlediklerinizin cezalarından
uzağım.”
36-Nuh’a şu vahyedildi: “Şimdiye kadar inanmış olanlar bir yana,
artık halkından kimse inanmayacaktır. Onların yaptıkları yüzünden sakın kendini
harap etme.”
37-“Gözetimimizde ve vahyimize göre gemiyi yap. Yanlışlar
içindeki o kimseler için de artık bana başvurma. Çünkü onlar boğulacaklardır.”
38-Nuh gemiyi yapıyordu. Halkının ileri gelenleri oradan her
geçtiklerinde Nuh ile eğleniyorlardı. O da şöyle diyordu: “Siz bizimle
eğleniyorsanız, biz de sizinle eğleneceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi.
39-Alçaltıcı azap kime gelecekmiş ve kalıcı azap kime inecekmiş;
nasıl olsa yakında öğreneceksiniz”
40-Sonunda emrimiz çıktı ve geminin kazanı kaynadı. Nuh’a dedik
ki “Erkekli dişili her türden birer çifti ve hakkında karar çıkan kişi
dışındaki aileni, bir de inanıp güvenenleri gemiye bindir.” Pek azı dışında Nuh
ile birlikte inanıp güvenen olmamıştı.
41-Nuh dedi ki “Haydi binin. Bunun akıp gitmesi de durması da
Allah’ın adıyladır. Benim Rabbim çok bağışlar, ikramı da boldur.”
42-Gemi dağ gibi bir dalga içinde onları çalkalıyordu. Nuh bir
kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum, bizimle birlikte bin de
ayetleri görmezlikten gelenlerle beraber olma.”
43-Dedi ki “Bir dağa sığınacağım, beni sudan kurtarır.” Nuh dedi
ki “Bugün Allah’ın emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur, O’nun ikram ettikleri
başka.” Aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlara karışıp gitti.
44-“Ey yer! Suyunu yut! Ey gök sen de açıl!” dendi. Sular
çekildi, iş tamamlandı, gemi Cudi’nin üstüne oturdu ve şöyle dendi: “Yanlışlar
içindeki o topluluk olmaz olsun.”
45-Nuh, Rabbine seslendi ve dedi ki “Rabbim, oğlum benim
ailemdendir; Senin verdiğin emir mutlaka doğrudur1; en iyi kararı sen
verirsin.”
46-Allah dedi ki “Bak Nuh! O, senin ailenden değildir. O,
uygunsuz bir iş ürünüdür. Bilmediğin şeyi bana sorma.Kendini bilmezlerden
olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”
47-Nuh dedi ki “Rabbim! Bilmediğim şeyi sana sorduğum için sana
sığınırım. Eğer benim (durumumu düzeltmez) bağışlamaz, bana acımazsan
kaybedenlerden olurum.”
48-“Ey Nuh! İn artık” dendi. “Sana ve seninle birlikte olanların
soyundan gelecek toplumların (ümmetlerin) üzerinde, bizden esenlik, güvenlik ve
bereketler olacak; öyle toplumlar (ümmetler) da var ki önce onlara nimet
vereceğiz, sonra acıklı azabımız onları çarpacaktır.
49-İşte bu, gizli kalmış bilgilerdendir; sana vahiy yoluyla
bildiriyoruz. Daha önce bunları ne sen bilirdin, ne de halkın. Öyleyse, sen de
sıkıntılara katlan (sabret). Mutlu son, Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar
içindir.”
50-Ad’a soydaşları Hud’u gönderdik. Dedi ki “Ey halkım! Allah’a
kul olun; sizin başka ilahınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz.”
51-“Ey halkım! Bunun için sizden bir karşılık istemiyorum. Benim
ödülümü beni yaratan verecektir. Aklınızı kullanmaz mısınız?”
52-“Ey halkım! Rabbinizden bağışlanma dileyin sonra O’na dönün
ki size gökten bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Suçlu halde çekip
gitmeyin.”
53-Dediler ki “Bak Hud! Bize bir belge (delil) getirmedin. Senin
sözünle ilahlarımızı bırakacak değiliz. Sana inanacak da değiliz.
54-Sana diyeceğimiz sadece şudur: “İlahlarımızdan biri seni fena
çarpmış.” Hud dedi ki “Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun, ben
ortak saydıklarınızdan tamamen uzağım.”
55-“Allah ile aranıza koyduklarınızdan uzağım. Haydi, hep
birlikte bana tuzak kurun. Hiç göz açtırmayın.”
56-“Ben, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip
dayandım. O’nun eli altında olmayan hareketli tek canlı yoktur. Benim Rabbim yanlış
yapmaz.”
57-“Siz yüz çevirecekseniz çevirin. Ben size elçi olarak gönderildiğim
konuyu tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize başka bir topluluk getirir ve siz de
onların kılına dokunamazsınız. Çünkü benim Rabbim her şeyi korur.”
58-Emrimiz gelince Hud’u ve onunla birlikte olan müminleri,
bizden bir ikram olarak kurtardık. Evet, onları ağır bir azaptan kurtardık.
59-İşte Ad kavmi… Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler,
O’nun elçilerine karşı çıktılar ve nerede bir inatçı zorba varsa ona uydular.
60-Onlar bu dünyada dışlandılar; (mezardan) kalkış gününde de
dışlanacaklardır. Bilin ki Ad halkı Rablerini görmezlikten geldiler. Bilin ki
Ad da, Hud halkı da yıkılıp gitti.
61-Semûd’a da soydaşları Salih’i elçi gönderdik. “Ey halkım!”
dedi; “Allah’a kul olun; sizin başka ilahınız yoktur. Sizi bu toprakta
yapılandıran ve burada barındıran O’dur. Öyleyse O’ndan bağışlanma dileyin
sonra da O’na yönelin. Çünkü benim Rabbim herkese yakındır; isteklere cevap
verir.”
62-Dediler ki “Bak Salih! Daha önce aramızda, kendisine ümit
bağlanan biriydin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiğine kul olmamızı
yasaklıyorsun? Biz senin bizi çağırdığın şeyden dolayı şüpheye düşüyor,
endişeye kapılıyoruz.”
63-Dedi ki “Ey halkım! Baksanıza, eğer ben Rabbimin açık bir belgesine
dayanıyorsam, bir de O’ndan ikram görmüşsem, O’na karşı çıktığım takdirde
hanginiz beni Allah’ın azabından kurtarabilir? Sizin katkınız, sırf zararımı
artırmak olur.
64-Ey halkım! Bu, Allah’ın dişi devesidir; sizin için bir belge… Bırakın
Allah’ın toprağında otlasın. Ona kötü niyetle dokunmayın yoksa fazla sürmez,
azaba çarpılırsınız.”
65-Sonra ayaklarını keserek deveyi öldürdüler. Salih dedi ki “Üç gün daha yurdunuzdan yararlanın. Bu, yalan çıkmayacak bir tehdittir.”
65-Sonra ayaklarını keserek deveyi öldürdüler. Salih dedi ki “Üç gün daha yurdunuzdan yararlanın. Bu, yalan çıkmayacak bir tehdittir.”
66-Emrimiz gelince Salih’i ve onunla birlikte olan
inanıp güvenenleri, bizden bir ikram olarak kurtardık. Onları o günün
rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin işini başarır, üstündür.
67-Yanlış yapan o kimseleri dehşet bir ses yakaladı
da kendi yurtlarında çöküp kalmış olarak sabaha çıktılar.
68-Sanki orada bir varlıkları olmamıştı. Bilin ki
Semûd (halkı), Rablerini görmezlikten geldiler. Bilin ki Semûd, def olup
gittiler.
69-Elçilerimiz İbrahim’e, müjde vermek için
geldiler: “Selâm” dediler. İbrahim de “selâm” dedi. Vakit geçirmeden fırında
pişmiş bir buzağı eti getirdi.
70-Ona el sürmediklerini görünce şaşırdı kaldı; onlardan
korktuğunu saklayamadı. “Korkma” dediler; “Bizler Lut halkına gönderildik.”
71-Karısı ayakta duruyordu; hemen gülüverdi. Biz de
ona İshak’ı, İshak’ın arkasından da Yakub’u müjdeledik.
72-“Vay başıma gelenler!” dedi. “Doğum mu
yapacağım?” Ben gücünü kaybetmiş bir kadınım; bu da kocam, iyice yaşlanmış! Bu
gerçekten tuhaf bir şey!”
73-Dediler ki “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Ey
İbrahim ailesi! Allah’ın ikramı ve bereketi sizin üstünüzdedir. O, her şeyi
güzel yapar, pek yücedir.”
74-İbrahim’in korkusu geçip kendisine o müjde de
gelince, Lut halkı hakkında bizimle tartışmaya girdi.
75-İbrahim pek yumuşak, bağrı yanık ve ısrarcıydı.
76-Dediler ki “İbrahim! Vazgeç bu işten. Rabbinin
emri çıktı bir kere. Onlara engellenemez bir azap gelecektir.”
77-Elçilerimiz Lut’un yanına varınca Lut’un canı
sıkıldı ve iyice bunaldı. “Ne sıkıcı bir gün!” dedi.
78-Halkı coşkulu bir şekilde ona yöneltildiler; hep
o kötü işi yapıyorlardı o güne kadar kötü işler yaparlardı. Dedi ki “Ey halkım!
Bunlar kızlarım… Sizin için temiz olan kızlardır. Allah’tan korkun; beni
misafirlerim konusunda rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mu?”
79-“Kızlarınla ilgilenmediğimizi iyi bilirsin. Bizim
ne istediğimizi de iyi bilirsin” dediler.
80-“Keşke size karşı gücüm olsaydı, ya da sağlam bir
sığınağa girebilseydim” dedi.
81-Misafirler dedi ki “Ey Lut! Biz Rabbinin
elçileriyiz; sana asla ilişemeyeceklerdir. Ailenle birlikte gecenin bir
vaktinde yola çık. İçinizden kimse arkasına bakmasın. Karını bırak ; bunların
başına gelecek olan ona da gelecektir. Azapla buluşma zamanları sabahtır. Sabah
da yakındır, değil mi?”
82-Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik.
Üzerlerine pişmiş çamurdan üst üste taşlar yağdırdık.
83-Rabbinin katında belirlenmiş taşları yığdık.
Onlar (Lut kavminin yaşadığı yer), yanlış yapan bu kimselerden (Mekke’den) uzak
değildir.
84-Medyen’e de soydaşları Şuayb’ı elçi gönderdik.
“Ey halkım!” dedi, “Allah’a kul olun; sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.
Ölçeği ve tartıyı eksik yapmayın. Sizi bolluk içinde görüyorum. Doğrusu ben
sizi kıskıvrak yakalayacak bir günün azabından korkuyorum.”
85-“Ey halkım! Ölçeği ve tartıyı hakka uygun yapın.
İnsanların hakkını yemeyin. Ortalığı birbirine katıp doğal düzeni bozmayın.
86-Eğer inanıyorsanız, sizin için hayırlı olan,
Allah’ın size bıraktığı kadarıdır. Ben üzerinizde bir bekçi değilim.”
87-Dediler ki “Bak Şuayb! Atalarımızın taptıklarını
bırakmamızı, mallarımızı kendi düzenimize göre kullanmaktan vazgeçmemizi senin
ibadetin mi emrediyor? Sen yumuşak huylu ve aklı başında birisin!”
88-Şuayb dedi ki “Ey halkım! Rabbimden gelen açık
bir belgeye dayanıyorsam, o bana kendi katından güzel bir imkân vermişse, buna
ne diyebilirsiniz? Sizi bir şeylerden men etmekten maksadım size muhalefet
değildir. Ben sadece, gücüm yettiği kadar sizi iyiye ve güzele yöneltmek
isterim. Başarılı olmam Allah’ın yardımına bağlıdır. Ben O’na güvenip
dayanırım.”
89-“Ey halkım! Bana karşı olmanız sizi zora
sokmasın. Nuh’un halkına, Hud’un halkına veya Salih’in halkına olanlar sakın
size de olmasın. Lut halkı da size uzak değildir.
90-Rabbinizden bağışlanma dileyin de artık O’na
yönelin. Çünkü benim Rabbimin ikramı boldur, sevgi doludur.”
91-Dediler ki “Bak Şuayb! Söylediklerinin çoğunu
anlamıyoruz. Bizim gözümüzde sen gerçekten çok zayıfsın. Eğer ailen olmasaydı
seni taşa tutardık. Bizim yanımızda senin bir gücün yoktur!”
92-Şuayb dedi ki “Ey halkım! Size göre ailemin gücü
Allah’ın gücünden daha mı çok ki O’nu göz ardı edip sırt çeviriyorsunuz? Benim
Rabbim yaptığınız her şeyi çepeçevre kuşatır.”
93-“Ey halkım! Kendinize uygun olanı yapın. Ben de
yapacağım. Alçaltıcı azap kime gelecekmiş, yalancı kimmiş, yakında
öğrenirsiniz. Gözetleyin; sizinle birlikte ben de gözetlemekteyim.”
94-Emrimiz gelince Şuayb’ı ve onunla beraber inanmış
olanları ikramımızla kurtardık. Yanlış yapanları ise dehşet bir ses yakaladı da
yurtlarında diz çöküp kaldılar.
95-Sanki orada bir varlıkları olmamıştı. Bilin ki
Medyen halkı def olup gitmiştir. Tıpkı Semud’un def olduğu gibi.
96-Şurası bir gerçek ki Musa’yı da ayetlerimizle ve
açık bir delille elçi gönderdik,
97-Onu Firavun’a ve önde gelen adamlarına gönderdik.
Onlar Firavun’un emrine girmişlerdi. Oysa Firavun’un emri gerçeklere uymuyordu.
98-(Mezardan) kalkış günü halkının önüne düşecek,
suya götürür gibi onları ateşe götürecektir. Başına varılan su ne kötü sudur!
Ne kötü varıştır o varış!
99-Onlar bu dünyada da (mezardan) kalkış gününde de
dışlanmışlardır (lanetlenmişlerdir). Ne kötü ikramdır o ikram!
100-Bu anlattıklarımız, o kentlerin haberlerindendir;
onlardan hala ayakta duranlar da vardır, yıkılıp gitmiş olanlar da.
101-Onlara biz yanlış yapmadık ama onlar yanlışı
kendilerine yaptılar. Rabbinin emri gelince, Allah ile kendi aralarına koyarak
yardım istedikleri ilahları hiçbir işe yaramadı. Onların katkıları, sadece
çaresizliklerini artırmak oldu.
102-Senin Rabbin, yanlışlar içine düşmüş kentleri
yakaladığı zaman işte böyle yakalar. O’nun yakalaması can yakıcı ve sert olur.
103-Ahiretteki azaptan korkanlar için bunda tam bir
ibret vardır. O gün bütün insanların toplanacağı gündür. O gün şahitlerin
getirileceği günüdür.
104-Biz onu, süresi belirli olduğu için öne
almıyoruz.
105-O gün gelince Allah’ın izni olmadan kimse
konuşamaz. Onlardan kimi sıkıntılı, kimi de mutludur.
106-Sıkıntılılar, ateş içindedir. Orada nefesleri
hırıltılı ve derindendir.
107-Gökler ve yer durdukça onlar da orada kalacaklardır.
Rabbinin çıkaracakları başka. Rabbin ne dilerse onu yapar.
108-Mutlu olanlar da Cennet’tedirler. Gökler ve yer
durdukça onlar da orada kalacaklardır. Rabbinin çıkaracakları başka. Onlara
yapılan kesintisiz bir ikramdır.
109-Taptıkları şeylerden dolayı onlarla tartışma.
Daha önce ataları nasıl ibadet etmişse bunlar da tıpkı o ibadeti yapıyorlar.
Biz onların paylarını eksiltmeden tam veririz.
110-Musa’ya o kitabı verdik; hemen ihtilafa düştüler.
Rabbinin daha önceki sözü olmasaydı aralarında hüküm verilirdi. O kitaptan
dolayı onlar, içlerini kemiren bir şüphe içindedirler.
111-Rabbin, her birinin yaptığının karşılığını tam
olarak verecektir. Çünkü O, onların yaptıklarının içi yüzünü bilir.
112-Öyleyse sana verilen emre tam olarak uy, seninle
birlikte dönüş yapanlar da uysunlar. Sakın taşkınlık etmeyin. Çünkü o, bütün
yaptıklarınızı görür.
113-Sakın yanlış yolda olanlara bel bağlamayın; yoksa
o ateş sizi de yakar. Sizin Allah ile aranıza girecek bir dostunuz yoktur.
Sonra yardım da göremezsiniz.
114-Gündüzün iki bölümünde ve gecenin gündüze yakın
zamanlarında namaz kıl. Çünkü iyilikler (namazlar), kabahatleri kötülükleri
giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır.
115-Sabret. Allah güzel davrananların ödülünü
eksiltmez.
116-Sizden önceki dönemlerde birikimi olanlar o
yerlerdeki bozulmaya karşı çıksalardı olmaz mıydı? Kendilerini kurtardığımız az
kimse dışında bunu yapan olmadı. Yanlış yapanlar, şımartıldıkları şeyin
arkasını bırakmadı ve günahkârlar haline geldiler.
117-Yoksa senin Rabbin, kurulu (doğal) düzeni koruyan
bir halkı varken, yanlış yapıp, o kentleri işe yaramaz hale getirecek değildir.
118-Eğer Rabbin farklı tercihte bulunsaydı insanları
tek bir toplum (ümmet) yapardı. Serbest bıraktığı için aykırı davrananlar eksik
olmayacaktır.
119-Rabbinin ikramda bulundukları başka. O insanları
bunun için (muhalefet için) yaratmıştır. Rabbinin şu sözü gerçek olmuştur
tutmuştur: “Cehennemi cinler ve insanlarla dolduracağım.”
120-Elçilerle ilgili olarak sana anlattığımız her
haberle yüreğini pekiştiriyoruz. Bu yolla sana, bütünüyle gerçek, inanıp
güvenenlere öğüt ve ibret olan şeyler anlatılmaktadır.
121-İnanmayanlara de ki “Kendi konumunuza uygun olanı
yapın, biz de yapıyoruz.
122-Bir de neler olacağını gözleyin, biz de
gözlüyoruz.”
123-Göklerde ve yerdeki bütün bilinmeyenleri bilmek
Allah’a mahsustur. Her iş O’na varır. Sen O’na kul ol ve O’na güvenip dayan.
Senin Rabbin yaptığınız işlerden habersiz değildir.
0 yorum:
Yorum Gönder