11 Mart 2017 Cumartesi

( Bakara Suresi )

( Bakara Suresi )

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, 
1- ELİF! LÂM! MÎM! 
2- İşte o Kitap budur; içinde şüpheye yer yoktur. Müttakîlere (kendini koruyanlara) doğruları gösterir. 
3- Müttakîler; Allah’a içten inanan, namazı tam kılan ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcayanlardır. 
4-Sana indirilene de senden önce indirilenlere  de inanıp güvenenler onlardır. Onların ahirete olan inançları kesindir 
5-Sahiplerinin (Rablerinin)  doğru yolunda olanlar onlardır. Umduklarını bulacak olanlar da onlardır. 
6-Kâfirleri (âyetleri görmezlikten gelenleri)  uyarsan da uyarmasan da fark etmez; onlar inanıp güvenmezler. 
7-Sanki kalplerini ve kulaklarım Allah mühürlemiş, gözleri de perdelidir. Onların hak ettiği büyük bir azaptır. 
8- Kimi insanlar da ‘Allah’a ve ahiret gününe inanırız.” derler ama inanıp güvenmezler. 
9- Allah’a ve müminlere karşı oyun kurarlar,  fakat farkında olmadan oyunu kendilerine karşı kurarlar. 
10- Bunların kalplerinde hastalık vardır; Allah bir hastalık daha vermiştir. Yalan söylemelerine karşılık hak ettikleri acıklı bir azaptır. 
11- Onlara: “Tabii düzeni bozmayın!”  denince, “Biz sadece düzeni sağlayan kimseleriz.” derler. 
12- Dikkat edin, düzeni bozanlar onlardır ama farkında olmazlar. 
13- Onlara: ‘Allah’a, diğer insanların güvendiği gibi güvenin.” denince: “O akılsızların güvendiği gibi mi güveneceğiz?” derler. Dikkat edin, asıl akılsızlar onlardır ama bilmezler. 
14- Allah’a inanıp güvenenlerle yüz yüze gelince, “Biz O’na inanıp güveniriz.” derler. Şeytanlarıyla  baş başa kalınca, “inanın biz sizin yanınızdayız, onlara sadece göz yumuyoruz!” derler. 
15- Taşkınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara fırsat vererek göz yuman Allah’tır. 
16- Onlar, doğruyu (hidayeti) verip yanlışı (dalaleti) alanlardır. Doğru yolda olmadan1,  yaptıkları ticaret kazanç getirmez. 
17- Tıpkı bir meşale yakmak isteyen kişiye benzerler. Meşale çevresini aydınlatınca sanki Allah, gözlerini kör etmiş ve onlan karanlıklar içinde bırakmış da bir şey göremez hale gelmişlerdir.
18- Sağır, dilsiz ve kör kesilirler; artık geri dönmezler
19- Karanlıkların her yanı kapladığı, göğün gürlediği ve şimşeklerin çaktığı bir yerde, bardaktan boşanırcasına yağmura tutulmuş bir kimseye de benzerler; şiddetli gürültüden ölecekleri korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. O kâfirleri  çevreleyen her şeyi bilen  Allah’tır 
20- O şimşek (Kur'ân nuru), gözlerini söküp çıkaracak gibi olur. Ne zaman önlerini aydınlatsa yürürler, gözlerini kamaştırınca da kalakalırlar. Allah cezalandırmayı tercih etseydi onları tümüyle kör ve sağır ederdi . Ama her şeye bir ölçü koyan Allah'tır . 
21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize (Rabbinize) kul olun ki kendinizi koruyasınız. 
22- Sizin için yeryüzünü dayalı döşeli, göğü de bir bina gibi yapan O'dur. Gökten su indirir de onunla oluşan ürünlerden size yiyecek çıkarır. Öyleyse bile bile, Allah’a benzer nitelikte varlıklar uydurmayın 
23- Kulumuza (Muhammed’e) parça parça indirdiğimiz şeyden şüpheniz varsa Allah ile aranıza koyduğunuz ulu kişilerinize yalvarın da ondakine denk bir sure getirin. İddianızda haklı iseniz yaparsınız! 
24- Bunu yapmazsanız ki, asla yapamayacaksınız; o zaman tutuşturucusu insanlar ve taşlar olan o ateşe karşı kendinizi koruyun. Orası kâfirler için hazırlanmıştır. 
25- İnanan ve iyi işleri yapanlara da müjde ver: İçinden ırmaklar akan bahçeler onlar içindir. Kendilerine hangi üründen sunulsa: “bu bize daha önce de sunulmuştu.” derler; ama onlara onun bir benzeri verilir. Orada kusursuz hale getirilmiş  eşleri de olur ve ölümsüz olarak kalırlar. 
26- Allah hiçbir şeyi örnek vermekten çekinmez, bir sivrisinek de daha üstü de olabilir. Allah’a güvenenler bilirler ki o, Sahipleri (Rableri) tarafından verilmiş doğru örnektir. Kâfirler  ise şöyle derler: “Ne yani, Allah böyle bir örnekle neyi amaçlamış olabilir!” Bu yolla Allah, birçoğunun sapıklığına, bir çoğunun da yola gelmişliğine karar verir. Sapık saydıkları sadece (fâsıklar) yoldan çıkmış olanlardır. 
27- Fâsıklar, Allah’a verdikleri sözün kesinleşmesinden sonra Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini ayırarak  ve tabii düzeni bozarak sözlerinden cayanlardır. Zarar edenler işte onlardır. 
28- Allah’a karşı nasıl iyilik bilmez olursunuz! Cansız haldeydiniz, size canı O verdi! Sonra sizi öldürecek ve yeniden can verecektir. Sonra O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. 
29- Yerin içinde olan her şeyi sizin için yaratan O’dur. Sonra göğe yönelmiş ve onları yedi gök olarak düzenlemiştir. Her şeyi bilen O’dur. 
30- Sahibin (Rabbin)bir gün meleklere, “Yeryüzünde bir muhalif kimse  yaratıyorum.” dedi. Melekler, “Orada tabii düzeni bozacak ve kan dökecek bir varlık mı oluşturuyorsun? Ama sen yaptığını güzel yaparsın, sana içten boyun eğmemiz bundandır. Senden dolayı onu değerli sayarız.”  dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim!” dedi. 
31- Âdem’e her varlığın ismini (neye yaradığını) öğretti,  sonra onları meleklere gösterdi: “İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini söyleyin!” dedi. 
32- Melekler, “Biz sana içten boyun eğeriz, bizde senin öğrettiğin dışında bilgi olmaz. Her şeyi bilen ve kararları doğru olan Sensin.” dediler. 
33- Bunun üzerine Allah, “Âdem! Meleklere şunların isimlerini (neye yaradıklarını) söyle!” dedi. Âdem onlara o isimleri söyleyince, “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını  (gizlisini, saklısını) bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, içinizde neyi sakladığınızı da bilirim.” dedi. 
34- Meleklere “Âdem’e secde edin!” dediğimizde hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı, büyüklenerek direndi ve kâfirlerden  oldu. 
35- Dedik ki: “Âdem! Sen eşinle birlikte şu bahçeye yerleş; beğendiğiniz yerden çekinmeden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa yanlış yapmış olursunuz”. 
36- Sonra Şeytan, o ağaç yüzünden ayaklarını kaydırdı da onları bulundukları yerden çıkardı. Onlara şöyle dedik: “İnin oradan! Her birinizin diğerinin hakkına göz dikecek. Sizin için bu topraklarda yerleşecek yer ve bir süreye kadar da geçimlik bulunacaktır”. 
37- Âdem Sahibinden (Rabbinden) uyarılar aldı  ve tevbe etti. Sahibi (Rabbi) de tevbesini kabul etti. Dönüş yapanı (tevbe edeni) kabul eden, Rahim (iyiliği bol) olan O’dur. 
38- Onlara “Oradan hep birlikte inin!  Tarafımdan size bir rehber gelirse,  rehberime uyanlarda ne korku olur ne de üzüntü çekerler.” dedik. 
39- Yalan söyleyerek  âyetlerimizi görmezlikten gelenler ise cehennem ahalisidir. Onlar orada ölümsüz olarak kalacaklardır. 
40- Ey İsrailoğulları! Size ettiğim iyilikleri aklınızdan çıkarmayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. 
41- Sizin yanınızda olanı (Tevrat’ı) onaylayıcı olarak indirdiğime (Kur’ân’a) inanın. Onu görmezlikten gelenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi geçici  bir bedele karşılık satmayın! Yalnız benden çekinerek kendinizi koruyun! 
42- Hakkı, batıl kılığına sokmayın;  hakkı bile bile gizlemeyin. 
43- Namazı tam kılın, zekâtı verin. rüku edenlerle birlikte rüku edin! . 
44- İnsanlara iyi olmayı emredip kendinizi unutuyorsunuz, öyle mi? Bir de Kitab’ı okuyorsunuz. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız? 
45- Sabırlı  davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin. Bu, Allah’a saygısı olanlardan başkasına ağır gelir. 
46- Saygılı olanlar, Sahipleriyle (Rableriyle) yüzleşeceklerini ve O’nun huzuruna çıkarılacaklarını anlayanlardır.
47- Ey İsrailoğulları! Size ettiğim iyilikleri ve vaktiyle sizi çağdaşlarınıza tercih ettiğimi aklınızdan çıkarmayın.
48- Öyle bir günden çekinip korunun ki o gün kimse kimsenin yerine ceza çekmeyecek, kimseden şefaat kabul edilmeyecek, kimseden fidye alınmayacak ve kimseye yardım edilmeyecektir. 
49- Sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Size en ağır cezayı vermeye çalışıyor, oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı ise sağ bırakmak istiyorlardı. İşin içinde, Sahibiniz (Rabbiniz) olarak yaptığım büyük bir imtihan vardı. 
50- Bir gün denizi ikiye ayırıp sizi kurtardık, Firavun hanedanını da gözünüzün önünde boğduk. 
51- Musa ile kırk geceliğine sözleştiğimizde onun arkasından buzağıyı ilah edinmiştiniz;  yanlışlar içindeydiniz. 
52- Ondan sonra da görevinizi yerine getirmeniz için sizi bağışlamıştık.  
53- Belki doğru yola gelirsiniz diye Musa’ya o kitabı, o furkanı  vermiştik. 
54- Musa halkına şöyle seslenmişti: “Ey halkım! Buzağıyı ilah edinmekle kendinizi kötü duruma düşürdünüz, derhal sizi farklı farklı yaratana  yönelin (tevbe edin) de içinizdekini öldürün.  Sizi farklı özelliklerde yaratanın katında iyi olan budur.” Sonra Allah tevbenizi kabul etmişti. Tevbeleri kabul eden, iyiliği bol olan O’dur. 55- Bir gün: “Bak Musa! Allah’ı apaçık görene kadar sana güvenmeyeceğiz!” demiştiniz. Bunun üzerine, o şiddetli gürültü sizi sarsmıştı da bakakalmıştınız. 
56- Bayılmanızın  ardından yine de sizi kaldırmıştık ki görevinizi yerine getiresiniz. 
57- Bir de bulutları üzerinize gölgelik yapmış, kudret helvası ve bıldırcın indirmiş, “Verdiğimiz rızıkların temiz ve lezzetli olanlarından yiyin.” demiştik. Onlar bize yanlış yapmadılar; yanlışı kendilerine yapıyorlardı. 
58-Bir gün şöyle demiştik: “Şu şehre girin de beğendiğiniz yerden, çekinmeden yiyin. Secde edip kapıdan girin ve ‘hıtta!’ (günah yükümüzü kaldır!) deyin ki hatalarınızı bağışlayalım. Güzel davrananlara ikramımız olacaktır.” 
59-Yanlış yapanlar, sözü kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de yanlış yapanlara, yoldan çıkmalarına karşılık, gökten bir azap indirdik. 
60-Bir gün Musa, halkı için su istedi. ”Değneğini şu taşa vur!” dedik, oradan on iki pınar kaynadı. Her bölük, su içeceği yeri öğrendi. (Onlara:) “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ama ortalığı birbirine katıp tabii düzeni bozmayın.” (dendi.) 
61-Bir ara şöyle demiştiniz: “Musa! Tek çeşit yemeğe katlanamayacağız; Sahibine (Rabbine)yalvar da bize toprak ürünlerinden sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan bitirsin!” O da: “Üstün olanı alt seviyede olanla değişmek mi istiyorsunuz?  İnin bir şehre, istediğiniz şeyler orada var!” dedi. Başlarına sefillik ve çaresizlik çökmüş, Allah’ın öfkesiyle yıkılmışlardı. Öyle olmuştu; çünkü Allah’ın âyetlerini görmezlikten geliyor ve nebîlerini  haksız yere öldürüyorlardı. Öyle olmuştu; çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı. 
62-(Muhammed’e) inananlar ile Yahudi, Hıristiyan ve Sabiîler’den Allah'a ve Ahiret gününe inanan ve iyi işler yapanların  ödülleri Sahipleri (Rableri) katındadır. Onların üzerinde korku olmaz, üzüntü de çekmezler . 
63-Bir gün üstünüze Tur’u  kaldırarak kesin söz almıştık: “Size verdiğimize sıkı sarılın, onda olanı aklınızdan çıkarmayın ki kendinizi koruyabilesiniz!” demiştik. 
64-Sonra bunun ardından yüz çevirmiştiniz. Eğer üzerinizde Allah’ın ikramı ve iyiliği olmasaydı, kaybedenlere karışır giderdiniz. 
65-İçinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Onlara “Aşağılık maymunlara dönüşün!” demiştik.
66-Bunu, o gün yaşayanlara ve arkadan gelenlere ders ve müttakîlere  öğüt olsun diye yapmıştık. 
67-Bir gün Musa halkına, “Allah bir sığır kesmenizi emrediyor!” dedi. “Sen bizimle eğleniyor musun!” dediler. O da “Kendini bilmez biri olmaktan, Allah’a sığınırım!” dedi. 
68-“Bizim için Sahibine (Rabbine) sor, o nasıl bir şeydir, bize açıklasın!” dediler. Dedi ki O, şöyle diyor: ‘Ne yaşlı ne körpe, ikisinin ortası bir sığır.’ Haydi, emri yerine getirin!” 
69-“Bizim için Sahibine (Rabbine) sor, bize ne renk olduğunu da açıklasın!” dediler. Musa dedi ki Rabbim şöyle diyor: “O sarı bir sığırdır, sapsarı renkte, görenlere zevk verir.” 
70-“Bizim için Sahibine (Rabbine) bir daha sor, onun nasıl bir şey olduğunu iyice açıklasın! Bize göre o özellikler birçok sığırda var. Allah bulmamızı tercih ederse biz onu buluruz!” dediler. 
71-Dedi ki Sahibim şöyle diyor: “O bir boğadır;  ne koşulup toprağı sürmüş ne de ekin sulamıştır. Salmadır; alacası da yoktur.” “Şimdi tüm bilgiyi getirdin!” dediler ve boğayı kestiler. Neredeyse emri yerine getirmeyeceklerdi. 
72-Bir gün bir kişiyi öldürüp suçu birbirinize atmıştınız. Allah bütün gizlediklerinizi ortaya çıkaracaktır. 
73-“Ölenin vücudunun parçasını yerine koyun!” demiştik. Allah ölülere, bu şekilde (parçaları birleştirerek) can verir. Size âyetlerini gösterir ki aklınızı kullanasınız. 
74-Bütün bunların ardından yine de kalpleriniz katılaştı; artık onlar taş gibi, hatta daha da katıdır. Çünkü içinden ırmaklar fışkıran taşlar vardır. Çatlayıp içinden su çıkan hatta Allah korkusundan aşağı yuvarlanan taşlar da vardır. Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 
75-Şimdi bunların size inanıp güvenmelerini mi bekliyorsunuz? İçlerinden birtakımı, Allah’ın sözünü dinler, akıllarına da yatar, sonra onu başka tarafa çekerler. Bunu, bile bile yaparlar. 
76-Allah’ın Kitabına inanıp güvenenlerle karşılaşınca “Biz ona güveniriz!” derler. Birbirleriyle baş başa kalınca da şöyle derler: “Allah’ın size gösterdiği şeyi (o Kitabın doğruluğunu) ne diye onlara söylüyorsunuz? Sahibinizin (Rabbinizin)katında size karşı delil getirsinler diye mi? Hiç aklınızı çalıştırmaz mısınız?”  
77-Bilmezler mi? Allah onların gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. 
78-Onların bir kısmı ümmîdir; o kitabı değil onunla ilgili kurguları bilir ve sadece tahmin yürütürler. 
79-Fakat elleriyle kitap yazan, sonra geçici bir çıkar için "Bu Allah katındandır" diyenlerin çekeceği var. Hem yazdıklarından dolayı çekecekleri var hem de kazandıklarından dolayı çekecekleri var! 
80-“Ateş bize, sayılı birkaç gün dışında dokunmaz!” derler. De ki “Allah katından söz mü aldınız? Eğer öyleyse Allah sözünden dönmez. Yoksa Allah’ın adını kullanarak bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”
81-
Hayır, kötülük yapan ve kötülüğe iyice batanlar Cehennem ahalisidirler, orada ölümsüz olarak kalırlar. 
82-Allah’a inanıp güvenen ve iyi işler yapanlar da Cennet ahalisidir. Onlar da orada ölümsüz olarak kalırlar. 
83-İsrailoğullarından “Allah’tan başkasına kul olmayacaksınız; ananıza babanıza, yakınlarınıza, yetimlere ve çaresizlere iyi davranacaksınız. İnsanlarla güzel konuşacak, namazı tam kılacak ve zekâtı vereceksiniz.” diye söz almıştık. Sonra pek azı dışında hepsi yan çizerek sözlerinden dönmüşlerdi.
84-Bir gün sizden yine “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, kendinizden olanları yurdunuzdan çıkarmayacaksınız!” diye söz aldık. Bunu kabul etmiştiniz; siz de buna şahitsiniz. 
85-Artık siz öyle bir haldesiniz ki birbirinizi öldürüyor, içinizden birtakımını yurtlarından çıkarıyor, onlara yapılan kötülük ve düşmanlığa destek veriyorsunuz. Esir düştükleri haberi gelince de fidye verip kurtarıyorsunuz. Onları sürgün etmek size zaten haramdır. Şimdi siz, Kitabın bir bölümüne inanıyor, bir bölümünü görmezlikten mi geliyorsunuz? İçinizden bunu yapanın hak ettiği nedir? Şu hayatta perişanlıktan başkası mı? Böylelerine Kıyamet gününde en şiddetli azap verilir. Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 
86-İşte ahireti verip dünyayı alanlar o kimselerdir. Onların azapları hafifletilmez, yardım da görmezler. 
87-Musa’ya o kitabı vermiş, ardından da onun izinden giden elçiler göndermiştik. Meryem oğlu İsa’ya da açık belgeler (mucizeler) vermiş, onu Kutsal Ruh (Cebrail) ile güçlendirmiştik. Hoşunuza gitmeyen bir şeyle gelen her elçiye kafa mı tutmalıydınız? Kimini yalancı sayıp, kimini de öldürmeli miydiniz? 
88-“Bizim kalbimiz kapalı!” dediler. Hayır, âyetleri görmezlikten gelmeleri sebebiyle Allah onları dışladı.Artık pek azı inanır. 
89-Nihayet Allah katından, yanlarında olanı onaylayan kitap geldi. Önceleri kâfirlere karşı önlerinin bu Kitapla açılmasını bekliyorlardı. Ama tanıdıkları  Kitap gelince onu görmezlikten geldiler. Allah’ın laneti (dışlaması) böylesi kâfirleredir. 
90-Kendilerini ne kötü sattılar! Allah, seçtiği  bir kuluna iyilik edip Kitap indirdi diye, kıskançlıktan Allah’ın indirdiği her şeye kendilerini kapadılar. Başlarına gazap üstüne gazap geldi. O kâfirlerin hak ettikleri, alçaltıcı bir azaptır. 
91-Onlara, “Allah’ın indirdiğine inanıp güvenin!” denince, “Biz bize indirilene güveniriz!” der, gerisini görmezlikten gelirler. Hâlbuki o, tümüyle gerçektir ve yanlarındakini onaylayıcı özelliktedir. De ki “Kitabınıza inanıyordunuz da şimdiye kadar Allah’ın nebîlerini ne diye öldürüyordunuz?” 
92-Musa size, apaçık belgelerle (mucizelerle) gelmişti. Yanınızdan ayrılmasının ardından buzağıyı ilah edinmiştiniz, yanlışlar içindeydiniz. 
93-Bir gün Tur’u tepenize kaldırarak sizden kesin söz almış, “Size verdiğimize sıkı sarılın ve dinleyin!” demiştik. Siz de “Dinledik ve sıkı sarıldık" demiştiniz. Oysa âyetleri görmezlikten gelmeniz sebebiyle buzağı tutkusu içinize işlemişti. De ki “Kendinizi mümin sayıyorsanız, inancınız sizden ne kötü şey istiyor!”
94-De ki “O son yurt (Cennet) Allah katında başka kimselere değil de yalnız size tahsis edilmişse ölümünüzü isteyin, İddianızda haklıysanız istersiniz!” 
95-Elleriyle yaptıklarından ötürü ölümü asla isteyemezler. O zalimleri bilen Allah’tır.
96-Kesin olarak göreceksin ki insanların içinde, yaşamaya en düşkün olanlar onlardır; müşriklerden bile düşkündürler. İsterler ki ömürleri bin sene olsun! O kadar ömür verilse bile bu, onları azaptan uzaklaştıracak değildir. Yaptıkları her şeyi gören Allah’tır. 
97-De ki “Cebrail’e kim düşmanlık ederse bilsin ki öncekileri onaylayıcı bir rehber olan ve inanıp güvenenlere müjde veren bu kitabı senin kalbine o, Allah’ın izni ile indirmiştir.” 
98-Kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, Allah da o kâfirlere düşman olur. 
99-Sana, birbirini açıklayan âyetler indirdik. Yoldan çıkmışlar dışında hiç kimse onları görmezlik edemez. 
100-Bunlar ne zaman bir anlaşma yapsalar, içlerinden birtakımı yükümlülüklerini üstünden atar; değil mi? Aslında bunların çoğu güveni kötüye kullanır. 
101-Allah katından, yanlarındakini (Tevrat’ı) onaylayan bir elçi gelince, Kitap verilenlerden bir kısmı Allah’ın Kitabını, sanki hiç bilmiyorlarmış gibi kulak ardı ettiler. 
102-Tuttular, Süleyman’ın iktidarı aleyhine şeytanların okudukları şeye uydular. Süleyman kâfir olmadı ama insanlara o büyülü sözleri öğreten şeytanlar kâfir oldular. Bunlar (Bu Yahudiler) Bâbil’de o iki melik’in, Hârût ile Mârût’un başına gelenlerin de arkasına düştüler. Hâlbuki onlar: “Biz yandık, sakın bunu göz ardı etme! (kimseyi yakma)” demeden birine bir şey öğretmezlerdi. Bu ikisinden, kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyler öğrenirlerdi, ama Allah’ın onayı olmadan kimseye zarar veremezlerdi. Bunlar (şimdiki Yahudiler) ise, işlerine yaramayan, sadece zararı olan şeyi öğreniyorlar. İyi biliyorlar ki bunu tercih edenin ahirette eline bir şey geçmez. Kendilerini ne kötü satıyorlar! Keşke bunu bilseler!  
103-(Bu Yahudiler Kur’ân’a) İnanıp güvenir ve korunurlarsa, Allah katından alacakları karşılık elbette iyi olur. Keşke bilseler! 
104-Müminler! “Bizi güt!” demeyin, “Bizi gözet!” deyin ve dinleyin. Kâfirlere acıklı bir azap vardır. 
105-Ehl-i Kitap’tan kâfir olanlar, Sahibinizden (Rabbinizden) size hayırlı bir şey gelmesini istemezler. Müşrikler de öyledir. Ama Allah iyilik yaparken, doğru tercihte bulunanı bulunmayandan ayırır. Büyük ikram sahibi olan Allah’tır. 
106-Biz bir âyeti nesh eder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını ya da aynısını getiririz. Bilmez misin, her şeye bir ölçü koyan Allah’tır. 
107-Bilmez misin, göklerin ve yerin yönetimi Allah’ın elindedir. Allah ile aranıza girecek ne bir veliniz (yakınınız) ne de yardımcınız vardır. 
108-Yoksa size gelen elçiye, daha önce Musa’dan istenene benzer bir istekle mi gitmek istiyorsunuz? Kim kâfir olmayı mümin olmaya tercih ederse düz yoldan çıkmış olur. 
109-Ehl-i kitaptan birçoğu, inanıp güvenmenizden sonra sizi, Kitab’ı görmeyecek hale getirmek isterler. Bunu, gerçekleri bütün açıklığı ile gördükten sonra, içlerinde oluşan kıskançlıktan dolayı yaparlar. Onlara ilişmeyin, Allah’ın emri gelinceye kadar kendi hallerine bırakın. Her şeye bir ölçü koyan Allah’tır. 
110-Namazı tam kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah’ın katında bulursunuz. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır. 
111-(Yahudiler,) ‘Yahudi olandan başkası’ veya (Hristiyanlar) ‘Hristiyan olandan başkası Cennet’e giremez’ dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki “Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi getirin!”
112-Hayır! Güzel davranarak kendini Allah rızasına kilitleyenin ödülü, Sahibinin (Rabbinin)katındadır. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzülmezler de. 
113-Kitab’ı (Tevrat’ı) okudukları halde, Yahudiler, “Hristiyanların bir temeli yoktur”; Hristiyanlar da “Yahudilerin bir temeli yoktur” derler. Bilmeyenler de böyle söylerler. Allah, anlaşamadıkları konuda Kıyamet günü aralarında kararını verecektir. 
114-Allah’a secde edilen yerlerde, Allah’ın adının anılmasını engelleyen ve orayı harabeye çevirmeye çalışan kişinin yaptığından daha büyük yanlışı, kim yapabilir? Onlar korkuya kapılmadan oralara giremezler. Onların hakkı, bu dünyada aşağılanma, ahirette ise büyük bir azaptır. 
115-Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa dönseniz, Allah ile yüz yüze gelirsiniz. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır. 
116-“Allah çocuk edindi!” dediler. O’nun çocuğa ne ihtiyacı olur! Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur, hepsi O’na boyun eğer. 
117-Gökleri ve yeri, örneksiz yaratan O’dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi onun için sadece “Ol!” der, o şey oluşur.
118-Kendini bilmezler; “Allah bizimle konuşsa yahut bize bir ayet (mucize) gelse ya!” derler. Öncekiler de öyle derlerdi, kalpleri birbirine benzedi. İkna olmak isteyen bir topluluk için âyetleri açık açık gösterdik. 
119-Biz seni, doğru bilgilerle müjde veren ve onlarla uyaran bir elçi olarak gönderdik. Cehennem ahalisinden sorumlu tutulacak değilsin. 
120-Dinlerine uyana kadar Yahudisi de Hristiyanı da senden asla hoşlanmaz. De ki: “Doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur.” Sana bu bilgi geldikten sonra tutar da onların isteklerine uyarsan, Allah’ın ne veliliğini (dostluğunu) ne de yardımını görürsün. 
121-Kendilerine verdiğimiz Kitaba hakkıyla uyanlar bu Kitaba inanırlar. Kaybedenler, bunu görmezlikten gelenlerdir. 
122-Ey İsrailoğulları! Ettiğim onca iyiliği ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı aklınızdan çıkarmayın! 
123-Öyle bir günden çekinip korunun ki o gün kimse kimsenin yerine ceza çekmeyecek, kimseden fidye kabul edilmeyecek, şefaatin kimseye faydası olmayacak ve kimseye yardım edilmeyecektir. 
124-Bir zamanlar Sahibi (Rabbi), İbrahim’i bir takım sözlerle (emirlerle) imtihan etmiş, o da tam başarı göstermişti. Sahibi (Rabbi) ona: “Ben seni insanlara imam (önder) yapacağım!” dedi. O “Soyumdan da olsun!” deyince, “(Olur, ama) yanlış yapanlar, sözümün kapsamına girmez.” dedi. 
125-Kâbe’yi insanların toplanacakları ve güven içinde olacakları bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i (İbrahim’in dua için durduğu yerleri), dua yerleri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik: “Evimi (Kâbe’yi); tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!” dedik. 
126-Bir gün İbrahim şöyle yalvardı: “Sahibim (Rabbim), burayı güvenli bir şehir yap! Buranın halkından, Allah’a ve ahiret gününe inananları her üründen yararlandır!” Allah da şöyle dedi: “Âyetleri görmezlikten gelene de bir süre iyilik yapar, sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale düşmektir o!” 
127-İbrahim, İsmail ile beraber Kâbe’nin temellerini yükselttiği sırada şöyle yalvardı: “Rabbimiz, bunu bizden kabul et, dinleyen de bilen de Sen’sin!” 
128-“Rabbimiz! İkimizi sana teslim olmuş kişiler yap, soyumuzdan gelenlerden de sana teslim olmuş bir toplum oluştur! Bize menâsikimizi (hac ve umre ibadetlerini yapacağımız yerleri) gösterve yönelişimizi (tevbemizi) kabul et! Sana yönelenleri (tevbe edenleri) kabul eden, iyiliği bol olan Sen’sin!” 
129-“Rabbimiz! Bunların içinden bir elçi çıkar da onlara senin âyetlerini okusun! Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin! Üstün olan, doğru karar veren Sensin!” 
130-Kendini zavallı duruma sokandan başka, kim İbrahim’in dininden yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin kıldık, ahirette de iyiler arasında olacaktır. 
131-Sahibi (Rabbi) ona “Teslim ol!” dediğinde o, “Varlıkların Sahibine (Rabbine) teslim oldum!” demişti. 
132-İbrahim, bu dine uymayı oğullarına vasiyet etmişti. Yakup da öyle yaptı. Dedi ki: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti, son nefesinize kadar Allah’a teslim olmuş kişiler olarak yaşayın.” 
133-Yakub’un ölmek üzere iken ne yaptığını biliyor musunuz? Oğullarına, “Benden sonra neye kul olacaksınız?” diye sordu. Onlar, “Senin İlahına; ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın İlahına, o bir tek İlaha kul olacağız. Biz, zaten, ona teslim olmuş kimseleriz!” dediler. 
134-Onlar ömürlerini tamamlamış bir toplumdur. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız size! Onların yaptıkları size sorulmayacaktır. 
135-(Bir taraf) “Doğru yola gelmek için Yahudi olmalısınız”, (diğeri) “Hristiyan olmalısınız!” dedi. De ki: “Hayır, İbrahim’in dosdoğru şeriatına uymalısınız! O, müşriklerden değildi.” 
136-Siz şöyle söyleyin: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene, Sahipleri (Rableri) tarafından Nebîlere ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” 
137-Onlar da sizin inandığınız gibi inansalar, yola gelmiş olurlar. Yüz çevirirlerse, tam bir parçalanma içine girerler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. Dinleyen ve bilen O’dur. 
138-(Onlara şöyle deyin:) “Biz Allah’ın boyasını bozmayız. Kimin boyası Allah’ın boyasından güzel olabilir ki? Biz yalnız O’na kulluk eden kimseleriz.” 
139-De ki: “Bizimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? O bizim Sahibimiz olduğu gibi sizin de Sahibinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Biz ona gönülden bağlı kimseleriz.” 
140-Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi iyi bilirsiniz, Allah mı?” Allah’ın, kendisine gösterdiği bir gerçeği gizleyenden daha kötü kim olabilir? Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 
141-Onlar ömürlerini tamamlamış bir toplumdur. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız size. Onların yaptıkları size sorulmayacaktır. 
142-İnsanlardan kimi akılsızlar şöyle diyecekler: “Bunları, yöneldikleri kıbleden çeviren nedir ki!” De ki: “Doğu da Allah’ındır, batı da! O, doğru tercihte bulunanı doğru bir yola yöneltir.” 
143-İşte böyle! Sizi merkez toplum yaptık ki insanlara örnek olasınız, Elçimiz de size örnek olsun. Yönelmekte olduğun kıbleyi, sırf elçimize uyanla ona sırt çevireni bilelim diye, yaptık. Onun değişmesi, Allah’ın doğru yolda olduğunu onayladıklarından başkasına ağır gelir. Allah,(Kâbe’nin tekrar kıble olacağına dair) inancınızı boşa çıkaracak değildir. İnsanlara pek şefkatli ve iyiliği bol olan Allah’tır. 
144-(Ey Nebî,) Yüzünün sık sık göğe döndüğünü görüyoruz. Seni istediğin kıbleye elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir! (Müminler! Siz de) Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine kitap verilenler iyi bilirler ki bu, Sahiplerinin (Rablerinin) gerçek hükmüdür. Yaptıkları hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 
145-Kendilerine Kitap verilenlere bütün âyetleri (delilleri) getirsen senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlardan hiçbiri diğerinin kıblesine de uymaz.Sana gelen bu bilgiden sonra onların isteklerine uyarsan, yanlış yapanlara karışır gidersin. 
146-Kendilerine Kitap verdiklerimiz bunu (Kâbe’nin tekrar kıble olacağını), kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Ama onların birtakımı bu gerçeği bile bile gizlerler. 
147-Gerçek, senin Rabbinden gelendir. Sakın şüpheye düşenlerden olma! 
148-Herkesin bir hedefi olur ve ona yönelir. Siz, hayırda (iyiliklerde) yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirecektir. Her şeye bir ölçü koyan Allah'tır. 
149-(Namaza) kalktığın her yerde yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Rabbinin doğru saydığı budur. Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 
150-Nerede (Namaza) kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin ki insanların size karşı bir delili olmasın. İleri geri konuşan konuşur, onlardan korkmayın, benden korkun. Bu, size olan iyiliklerimi tamamlamam ve sizin de hedefinize ulaşmanız içindir. 
151-Nitekim (iyiliklerimi tamamlayayım diye) içinizden size bir elçi gönderdim. O size âyetlerimizi okur, sizi geliştirir, size Kitab’ı ve hikmeti öğretir, size bilmediğinizi öğretir. 
152-Beni aklınızdan çıkarmayın ki ben de sizi çıkarmayayım! Bana karşı görevinizi yerine getirin, iyilik bilmez olmayın! 
153-Müminler! Sabırlı davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin! Allah sabredenlerin yanındadır. 
154-Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin! Onlar diridirler, ama siz fark edemezsiniz. 
155-Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver. 
156-Onlar, başlarına bir şey gelince şöyle derler: “Biz, Allah’a aitiz, biz O’nun huzuruna çıkarılacağız”. 
157-Sahiplerinin (Rablerinin) her türlü desteği ve iyiliği onlaradır. Hedeflerine ulaşacak olanlar onlardır. 
158-Safâ ile Merve Allah’a kulluğun simgelerindendir. Kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi tavaf ederse, o ikisini sa’y etmesinde bir günah yoktur.Kim bir iyiliği içinden gelerek yaparsa bilsin ki, her şeyi bilen ve yapılan iyiliğin tam karşılığını veren Allah’tır. 
159-Bu kitapta indirilen açıklayıcı ve ana âyetleri insanlara açıkça bildirdikten sonra gizleyenleri, Allah dışlar; dışlayacak durumda olanlar da dışlarlar. 
160-Tevbe eden (hatasından tam olarak dönen), kendini düzelten ve gizlediklerini açıklayanlar başka; onların tevbesini kabul ederim. Tevbeleri kabul eden ve iyiliği bol olan Benim. 
161-Âyetleri gizleyen ve gizlemişken ölenleri; Allah, melekleri ve bütün insanlar dışlayacaktır.
162-Onlar sürekli dışlanmış olarak kalacaklardır. Ne azapları hafifletilecek ne de göz açtırılacaktır. 
163-Sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. İyiliği sonsuz, ikramı bol olan O’dur. 
164-Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği suda, o su ile ölü toprağı diriltmesinde, kıpırdayan her canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârların farklı yönlere esmesinde, gök ile yer arasında görevli bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için göstergeler vardır. 
165-Kimi insanlar, Allah'tan önce, Allah'a benzer nitelikler verdiklerini ilah edinir ve onları, Allah’ı sever gibi severler. İnanıp güvenenlerin Allah sevgisi daha güçlüdür. Bu yanlışı yapanlar, bütün gücün Allah’a ait olduğunu ve Allah'ın azabının, (işledikleri suçla) bağlantısını, o azabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke şimdiden anlasalar! 
166-Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerine uyanları terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. 
167-Onlara uyanlar şöyle derler: “Keşke elimize bir fırsat geçse de onların burada bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak dursak!” Allah yaptıklarını, içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık o ateşten çıkacak değillerdir. 
168-Ey insanlar! Yeryüzündeki her şeyin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytan’ın izinden gitmeyin! O sizin açık düşmanınızdır. 
169-O, sizden kötülükler ve çirkinlikler yapmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi ister.  
170-Onlara “Allah’ın indirdiğine uyun!” dense, “Hayır! Biz atalarımızı hangi yolda bulmuşsak, ona uyarız!” derler. Peki, ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış ve doğru yola da girmemişlerse, yine uyacaklar mı? 
171-Kendilerini âyetlere kapatanların durumu, anlamadığı sese karşı öten karganın durumu gibidir; onların duyduğu sadece bir çağrı ve seslenmedir. Sağır, dilsiz ve kör kesilirler. Onlar akıllarını kullanmazlar. 
172-Ey Allah’a inanıp güvenenler! Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerin temiz olanlarından yiyin! Yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na karşı görevinizi yerine getirin! 
173-O, size sadece meyteyi (kesilmeden ölmüş hayvanı), akmış kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanı haram kılmıştır. Kim darda kalır da birinin hakkına saldırmadan ve ihtiyaç sınırını da aşmadan bunlardan yerse, günaha girmez. Çokça bağışlayan ve iyiliği bol olan Allah’tır. 
174-Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyen ve karşılığında, tükenip gidecek bir bedel alanlar, karınlarına sadece ateş doldururlar. Allah Kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları aklamaz. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır. 
175-Onlar yoldan çıkmayı, rehbere uymaya; azabı, bağışlanmaya tercih edenlerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış! 
176-Olacağı budur; gerçekleri içeren bu Kitabı Allah indirmiştir. Kitab’a ters düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler. 
177-İyilik, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebîlere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır. Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolda kalanlara, isteyenlere ve boyunduruk altındakilere verir. Namazı tam kılar ve zekâtı verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman da yükümlülüklerini yerine getirirler. Baskılara, zorluklara, bir de baskın anında olacaklara karşı dirençli olurlar. Özü sözü doğru olanlar bunlardır. Allah’tan çekinerek korunanlar da bunlardır. 
178-Müminler! Öldürülen insanlar konusunda size kısas farz kılındı. Bir hüre karşı bir hür, bir esire karşı bir esir, bir kadına karşı bir kadın (öldürülür, daha fazlası olmaz).Kim, öldürülenin kardeşi (mirasçısı) tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, marufa uysun ve bedeli güzelce ödesin. Böyle olması, Sahibiniz (Rabbiniz) tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir iyiliktir. Kim bundan sonra da düşmanlığı sürdürürse, ona acı bir azap vardır. 
179-Ey sağlam duruşlu kişiler kısasta sizin için hayat vardır, belki kendinizi korursunuz. 
180-Birinize ölüm gelir de geriye mal bırakmış olursa, onu, anası, babası ve en yakınları arasında belirlenmiş paylara göre bölüştürmek, içinizden Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar üzerine farz kılınmıştır. 
181-Bunu duyduktan sonra payları kim değiştirirse, günahı değiştirenlerin boynunadır. Dinleyen ve bilen Allah’tır. 
182-Mirası paylaştıran kişi,bir tarafa meyletmekten veya günaha girmekten korkar da mirasçıları uzlaştırırsa, bundan dolayı günaha girmiş olmaz. 
183-Ey inanıp güvenenler! Oruç, sizden öncekilere yazıldığı şekliyle size de yazıldı ki kendinizi koruyasınız. 
184-(Size yazılan oruç) sayılı günlerde tutulur. Sizden kim, hasta veya yolculuk halinde olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Orucu tutabilecek olanların bir çaresizi doyuracak kadar fidye (fitre) vermesi de gerekir. Kim bir iyiliğin fazlasını yaparsa onun için iyi olur. Oruç tutmanızın ne kadar iyi olduğunu bilseniz, (hasta ve yolcu olmanıza rağmen) tutarsınız. 
185-Ramazan, insanlara rehber olan ve rehberin açıklayıcı âyetlerinden oluşan Kur’ân’ın ve o Furkan’ın indirildiği aydır. Sizden kim o ayı yaşarsa, oruçlu geçirsin. Kim de hasta yahut yolculuk halinde olursa, o günlerin sayısı kadar diğer günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bunlar, sayıyı tamamlamanız, (orucun bittiği gün) sizi buna yöneltmesine karşılık (Bayram namazında) Allah’ın yüceliğini seslendirmeniz ve ona karşı görevinizi yerine getirmeniz içindir. 
186-Kullarım sana beni sorarlarsa, ben onlara yakınım. Beni yardıma çağıranın çağrısına cevap veririm. Onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana güvensinler ki olgunlaşabilsinler. 
187-Oruç gecelerinde kadınlarınızla cinsel içerikli konuşmalar yapmak size helal kılındı.Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti. Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını(çocuk sahibi olmayı) isteyin. Fecrin olduğu tarafta,ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâf halinde iken kadınlarınızla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, onlara yaklaşmayın. Allah âyetlerini insanlara böyle açıklar ki kendilerini korusunlar. 
188-Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile günaha girip insanların mallarını yemek için malınızı (rüşvet olarak) yetkililere vermeyin. 
189-Sana hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. İyilik Allah’tan çekinerek kendinizi korumanızdır. Evlere kapılarından girin. Allah’tan çekinip korunun ki umduğunuza kavuşasınız.” 
190-Allah yolunda, sizinle savaşanlarla savaşın, ama haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez. 
191-(Savaşta onları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden, siz de onları çıkarın. Bu fitne (savaş ateşi) adam öldürmekten ağır bir suçtur. Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın, kendileri savaş açarlarsa başka. Eğer savaşırlarsa, onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte böyledir.
192-Savaşa son verirlerse Allah bağışlar, ikramı boldur. 
193-Onlarla savaşın ki fitne (savaş ateşi) yok olsun ve Allah’ın koyduğu düzen hâkim olsun. Savaşa son verirlerse, yanlış yapanlardan başkasına düşmanlık edilmez. 
194-Haram aya saygı, haram aya saygı duyanlara karşıdır; yasaklar karşılıklıdır. Size kim saldırırsa, o saldırıya denk bir saldırı yapın. Allah’tan çekinip korunun. Bilin ki Allah, kendisinden çekinip korunanlarla beraberdir. 
195-Allah yolunda harcama yapın da kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Güzel davranın. Allah güzel davrananları sever. 
196-Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer engellenecek olursanız, kolayınızda olan bir hedy kesin. Hedy, mahilline varıncaya kadar da başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden biri hasta olur yahut başında bir rahatsızlığı bulunur da tıraş olursa, fidye olarak ya oruç ya sadaka ya da kurban gerekir. Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden yararlanan kişi, kolayında olan bir hedy keser. Bulamayan, üç gün hacda, yedi gün de geri döndüğünde oruç tutar. Toplamı on gün eder. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun. Bilin ki Allah, vereceği sevap ile yapılan iş arasında sıkı bir bağ kurar. 
197-Hac ayları bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa (ihrama girerse), cinsel içerikli sözler söyleyemez, günaha giremez ve kavga edemez. İyilik olarak ne yapsanız, Allah onu bilir. Siz azık biriktirin, kendini (günahlardan) korumak en iyi azıktır. Ey sağlam duruşlu olanlar, yalnız benden çekinerek korunun! 
198-(Hac aylarında) Sahibinizin (Rabbinizin) iyiliğini aramanın size bir günahı olmaz. Arafat’tan sel gibi aktığınız zaman Meş’ar-i Haram yanında (Müzdelife’de) Allah’ı anın (namaz kılın). O size nasıl gösterdiyse, öyle anın (namaz kılın). Doğrusu, bundan önce yanlışlar içindeydiniz. 
199-Sonra insanların (daha önce) aktıkları gibi siz de akın. Allah’tan bağışlanma isteyin. Allah bağışlar, iyiliği boldur. 
200-Hac ibadetinizi yaparken Allah’ı, babalarınızdan aklınızda kaldığı gibi, hatta daha güçlü anın. İnsanlardan kimi der ki: “Rabbimiz! Bize ne vereceksen, bu dünyada ver!” Onun ahirette alacağı bir şey olmaz. 
201-Kimileri de şöyle der: “Rabbimiz! Bize bu dünyada güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Bizi o ateşin azabından koru!” 
202-Bunlardan her birine kazandıklarından bir pay vardır. Allah hesabı çabuk görür. 
203-Allah’ı sayılı günlerde de (babalarınızdan öğrendiğiniz gibi) anın. Kim acele eder, (Mina’dan) iki günde dönerse, sevabında bir eksilme olmaz. Geciken kişinin de sevabında bir eksilme olmaz. Bu, çekinenler için böyledir. Allah’tan çekinip korunun ve bilin ki huzurunda toplanacağınız zat O’dur. 
204-İnsanlardan öylesi var ki dünya hayatıyla ilgili sözleri seni hayran bırakır. İçinde olana da Allah’ı şahit tutar ama aslında o, yaman bir düşmandır. 
205-Eline fırsat geçince tabiatı bozmaya, kaynakları ve nesilleri etkisizleştirmeye[*] çalışır. Allah tabii düzenin (tabiatın) bozulmasını istemez. 
206-Ona: "Allah'tan çekin!" denince günahıyla övünmeye başlar. Onun hakkından cehennem gelir. Ne kötü yataktır o! 
207-İnsanlardan öylesi de var ki Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir. Allah böyle kullarına karşı çok şefkatlidir. 
208-Ey iman edenler, tam bir teslimiyet içine girin! Şeytanın izinden gitmeyin! O sizin için açık düşmandır. 
209-Her şeyi açıkça ortaya koyan âyetler geldikten sonra yan çizerseniz, bilin ki üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. 
210-Allah’ın bulut gölgeleri içinde gelmesini, meleklerin de birlikte gelip işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Zaten bütün işlerin arz edileceği zat Allah’tır. 
211-İsrailoğullarına bir sor, onlara açık âyetlerden (mucizelerden) ne kadar çok vermişizdir! Kim Allah’ın nimetini, kendisine geldikten sonra başka bir şeyle değiştirirse bilsin ki Allah, vereceği ceza ile suç arasında sıkı bir bağ kurar. 
212-Yaşadıkları hayat, kâfirlere süslü gösterilir, inananları hafife alırlar. Ama müttakîler Kıyamet günü o kâfirlerden üstün durumda olurlar. Allah, tercihini doğru yapana hesapsız rızık verir. 
213-İnsanlar tek bir toplumdu. Allah, onlara müjde veren ve uyarılarda bulunan nebîler gönderdi; onlarla birlikte, gerçekleri içeren kitap da indirdi ki ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında o kitap hükmetsin. Kendilerine kitap verilenlerden başkası ayrılığa düşmedi. Açık belgeler geldikten sonra birbirlerinin haklarına konmak istedikleri için böyle oldu. Sonra anlaşamadıkları konuda, Allah, müminleri, kendi onayıyla doğruya ulaştırdı. Allah, doğruları tercih edeni doğru yola yöneltir. 
214-Öncekilerin başlarına gelenlerin bir benzeri sizin başınıza da gelmeden, Cennet’e girebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Baskılar ve zorluklar onları öyle sarmış, öylesine sarsılmışlardı ki Allah’ın elçisi ve beraberindeki müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hale gelmişlerdi. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. 
215-(Kime) neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Yapacağınız harcama; ana-baba, en yakınlar, yetimler, çaresizler ve yolda kalmışlar için olsun.” Hayır için yaptığınız her şeyi bilen Allah’tır. 
216-Savaş, hoşunuza gitmediği halde size, görev olarak yazıldı. Hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin iyiliğinize olabilir. Hoşunuza giden bir şey de sizin için kötü olabilir. Bunları bilen Allah’tır, siz bilmezsiniz. 
217-Sana haram ayını, o ayda yapılan savaşı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük suçtur. Ama Allah’ın yolundan engellemek, o yolu ve Mescid-i Haram’ın kutsallığını görmezlikten gelmek ve halkını oradan (Mekke’den) çıkarmak, Allah katında daha büyük suçtur. O fitne (savaş ateşi) adam öldürmekten beterdir. Güçleri yetse, dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşırlar. Sizden, kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, yaptıkları şeyler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.” 
218-İnanıp güvenenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihada (mücadeleye) girenler, Allah’tan iyilik bekleyebilirler. Çokça bağışlayan ve iyiliği bol olan Allah’tır. 
219-Sana hamrı (sarhoşluk veren maddeleri) ve kumarı soruyorlar. De ki her ikisinde büyük bir ism (zararlar) ve insanlar için yararlar vardır. Ama bunlardaki ism yararlarından büyüktür. (Hayra) neyi harcayacaklarını da soruyorlar. De ki: Artanı!. Allah, âyetlerini size böyle açıklar ki düşünesiniz. 
220-Âyetler hem dünya hem ahiret ile ilgilidir. Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: “En iyisi onlar için faydalı olanı yapmaktır.” Eğer aranıza alırsanız, zaten kardeşlerinizdir. Allah kötü niyetle yaklaşanı, iyilik yapandan ayırmasını bilir. Allah sizi sıkıntıya düşürmeyi tercih etseydi düşürürdü.Üstün olan, doğru kararlar veren Allah’tır. 
221-İman edene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş esir kadın, müşrik kadından elbette iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. İman edene kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. İman etmiş esir erkek, müşrikten elbette daha iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. Onlar sizi ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle Cennet’e ve günahlardan arınmaya çağırır. Allah âyetlerini insanlara açıklar ki akıllarını başlarına toplasınlar. 
222-Sana kadınlardaki adet ve lohusalık kanamalarını soruyorlar. De ki: “O bir sıkıntıdır.” Kanama devam ederken onlardan uzak durun, temizleninceye kadar da yaklaşmayın. Tertemiz olunca onlara Allah’ın size buyurduğu yerden varın. Allah tevbe edenleri (hatasından tam olarak dönenleri) sever, temizlenenleri de sever. 
223-Kadınlarınız sizin için ekim yeridir. Ekim yerinize hoşunuza giden şekilde varın, kendiniz için ön hazırlık yapın. Allah’tan çekinerek korunun ve bilin ki O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. Bunu (bu iyileştirmeyi), inananlara müjdele. 
224-Yaptığınız yeminlerde, Allah’ı, iyilik yapmanıza, takvânıza (kendinizi korumanıza) ve insanların arasını düzeltmenize engel yapmayın. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. 
225-Allah, boş bulunarak yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ama bilinçli olarak yaptıklarınızdan sorumlu tutar. Çokça bağışlayan ve yumuşak davranan Allah’tır. 
226-Eşiyle ilişkide bulunmamaya yemin edenler (îlâ yapanlar), onlardan en fazla dört ay uzak kalabilirler. Eğer yeminlerinden dönerlerse, Allah bağışlar ve ikram eder. 
227-Onları boşamaya karar vermişlerse, Allah dinler ve bilir. 
228-Boşanmış kadınlar, kendi başlarına üç kur’ (temizlik dönemi) beklerler. Allah’a ve ahiret gününe inanmışlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri helâl değildir. Kocaları arayı düzeltmek isterse, bu süre içinde onlara dönme hakları vardır. Kur’ân ölçülerine (mârufa) göre kadınların erkekler üzerindeki hakkı, erkeklerin kadınlar üzerindeki hakkı ile aynıdır. Erkeklerin (boşanma konusunda) onlara karşı bir basamak farkları vardır. Üstün olan ve kararları doğru olan Allah’tır. 
229-O talak iki defa olur. Her birinden sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle ayırmak gerekir. Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağınızdan korkmanız hariç, onlara verdiklerinizden bir şey almanız size helâl olmaz. (Ey müminler!)Eşlerin, Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından siz de korkarsanız, kadının fidye verip kendini kurtarması her ikisi için de günah olmaz. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar, yanlış yapan kimselerdir. 
230-Erkek üçüncü defa boşarsa, artık ona helal olmaz. Kadın başka bir eşle evlenir, o da boşarsa o zaman bakarlar, eğer Allah’ın koyduğu sınırlarda duracakları kanaatine varırlarsa, tekrar birbirlerine dönmeleri günah olmaz. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah bunları, bilen bir topluluk için açıklamaktadır. 
231-Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa, ya maruf (Kur’ân ölçüleri) ile tutun ya da maruf ile ayırın. Onları, haklarına girip zarara uğratmak için tutmayın.Bunu yapan, kendini kötü duruma sokar. Allah’ın âyetlerini hafife almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini aklınızdan çıkarmayın. O, indirdiği kitap ve hikmet ile size öğüt vermektedir. Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun. Bilin ki her şeyi bilen Allah’tır. 
232-Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa, koca adaylarıyla marufa uygun olarak anlaştıkları taktirde evlenmelerine engel olmayın. Bu, içinizden Allah'a ve Ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Sizin için iyi ve temiz olan budur. Bunları bilen Allah'tır siz bilemezsiniz. 
233-Analar çocuklarını iki tam yıl emzirsinler.Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Anaların marufa uygun yiyeceği ve giyeceği, çocuğun babasına aittir. Kimseye gücünün üstünde yük yüklenmez. Çocuğu yüzünden ne ana zarara sokulur ne de baba. Mirasçının sorumluluğu da aynıdır. Anne ve baba, karşılıklı anlaşma ve danışma ile çocuğu sütten kesmek isterlerse, ikisi için de günah olmaz.Çocuklarınıza sütanne tutmak isterseniz, ücretini marufa uygun olarak ödedikten sonra, size bir günahı olmaz. Allah’tan çekinerek korunun. Bilin ki her şeyi gören Allah’tır. 
234-Sizden ölen erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. Sürelerinin sonuna vardıklarında, (kadınların) kendileri için marufa uygun olarak yaptıkları şeyin size bir günahı olmaz. Yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilen Allah’tır. 
235-(İddet bekleyen) kadınlara üstü kapalı evlenme teklifi yapmanız veya niyetinizi içinizde saklamanız günah değildir. Allah bilir ki siz bunu ileride onlara anlatacaksınız. Ama birbirinize gizlice söz vermeyin, marufa uygun bir söz söylerseniz başka. Bu Kitap’ta belirlenmiş olan süre sona erinceye kadar, aranızda evlilik bağı kurma kararı almayın. Bilin ki Allah içinizde olanı bilir. Öyleyse, ondan çekinin. Bilin ki Allah çok bağışlar, acele etmez. 
236-Kadınları, mehirlerini kesinleştirmeden ve ilişkiye girmeden boşamanızın size günahı olmaz. Onlara yararlanacakları şeyler verin. İmkânı olan gücü ölçüsünde, darlık içinde olan da gücü ölçüsünde, marufa uygun olarak versin. Bu, güzel davrananlar üzerine bir borçtur. 
237-Mehirlerini kesinleştirdiğiniz kadınları ilişkiye girmeden boşarsanız, kesinleşen mehrin yarısını vermelisiniz. Kadınlar veya nikâh düğümü elinde olan eş, hakkından vazgeçerse başka. (Ey erkekler!) Sizin vazgeçmeniz, takvâ (konumunuzu koruma) açısından daha uygundur. Aranızdaki farkı unutmayın. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır. 
238-Namazlara ve orta namaza özen gösterin; Allah’ın huzurunda saygıyla durun. 
239-Eğer korkarsanız namazı, yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca, bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi (namaz kılarak) Allah’ı anın. 
240-Vefat ettiğinde geride eş bırakacak olan erkekleriniz, eşlerinin, evden çıkarılmadan, bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar çıkarlarsa, marufa uygun olarak yaptıkları şeyden dolayı size bir günah olmaz.Üstün olan ve kararları doğru olan Allah’tır. 
241-Kocaları tarafından boşanmış kadınların da marufa uygun menfaatleri (geçindirilme hakları) vardır. Bu, Allah’tan çekinenlerin üzerine borçtur. 
242-Allah size âyetlerini böyle açıklar; belki aklınızı kullanırsınız. 
243-Ölüm korkusuyla yurtlarından çıkmış binlerce kişiyi gözünde canlandırmadın mı? Allah onlara: “Ölün!” demiş sonra tekrar diriltmişti. İnsanlara ikramda bulunan Allah’tır. Ama insanların çoğu O’na karşı görevini yerine getirmez. 
244-Siz Allah yolunda savaşın. Bilin ki sizi dinleyen ve bilen Allah’tır. 
245-Kim Allah’a güzel bir ödünç verirse, Allah ona kat kat fazlasını verir. Daraltan da Allah’tır, genişleten de. Zaten O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. 
246-Musa’dan sonra, İsrailoğullarının ileri gelenlerini gözünde canlandırmadın mı? Onlar Nebîlerine “İçimizden bir başkomutan çıkar da Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. “Ya savaş emredilir de savaşmazsanız?” dedi. “Kaybedecek neyimiz kaldı ki Allah yolunda savaşmayalım! Hem yurtlarımızdan çıkarılmışız hem çocuklarımızdan ayrı düşürülmüşüz.” dediler. Savaş üzerlerine yazılınca, pek azı dışında hepsi kaçıverdi. O zalimleri bilen Allah’tır. 
247-Nebîleri onlara “Size başkomutan olarak Allah, Tâlût’u çıkardı.” dedi. “O bize nasıl komutan olabilir? Başkomutanlık ondan çok bizim hakkımızdır. Onun fazla bir malı da yok!” dediler. Nebî, “Onu, sizin üzerinize Allah seçti. Ona, bilgi ve vücut bakımından üstünlük verdi. Allah yetkiyi, tercih ettiğine verir.” dedi. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır. 
248-Nebîleri onlara dedi ki: “Ona komutanlık verildiğinin işareti, size Sandık’ın gelmesidir. İçinde Sahibinizden (Rabbinizden) sizi rahatlatacak bir şey, Musa ve Harun ailelerinin bıraktığı hatıralar olacak ve onu melekler taşıyacaktır. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için gerçek bir gösterge vardır.” 
249-Tâlût askerleriyle birlikte ayrılınca dedi ki “Allah bir ırmakla sizi ağır imtihandan geçirecektir. Kim ondan içerse benden değildir, eliyle bir avuç alan alabilir. Kim de yiyeceğine bile katmazsa bendendir.” Sonra pek azı dışında hepsi ondan içtiler. O ve beraberindeki müminler ırmağı geçince şöyle dediler: “Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz kalmadı.” Allah’ın huzuruna çıkacakları inancında olanlar ise şöyle dediler: “Nice küçük birlikler, Allah’ın izniyle, büyük birlikleri alt etmiştir. Sabredenlerin yanında olan Allah’tır.” 
250-Calût ve ordusunun karşısına çıktıklarında şöyle dua ettiler: “Ey Sahibimiz (Rabbimiz)! Bize direnme gücü ver! Ayaklarımızı kaydırma! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” 
251-Sonra Allah’ın izniyle onları yenilgiye uğrattılar. Davut, Câlût’u öldürdü. Allah da ona hükümdarlık ve hikmet verdi, ona uygun gördüğü her şeyi öğretti. Allah insanların bir kısmıyla diğerlerini engellemezse, tabii düzen bozulur. İkramı herkesi kapsayan Allah’tır. 
252-Bunlar Allah’ın âyetleridir. O, bunları sana doğru bir biçimde aktarıyor.Sen de O’nun elçilerindensin. 
253-Allah, bu elçilerden kimini kimine üstün kıldı. Kimiyle konuştu, kimini birkaç basamak yükseltti. Meryem oğlu İsa’ya da açık belgeler verdi ve onu Kutsal Ruh ile destekledi.Allah, tercihi (insanlara bırakmayıp) kendi yapsaydı, sonrakiler o açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşamazlardı. Ama ayrılığa düştüler; kimi inanıp güvendi, kimi âyetleri görmezlikten geldi (kâfir oldu). Tercihi Allah yapsaydı, birbirleriyle savaşamazlardı. Ama Allah dilediğini yapar.
254-Müminler! Size rızık olarak ne vermişsek, ondan hayra harcayın. Bunu; alışveriş, dostluk ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden yapın. Bunu görmezlikten gelenler yanlışlar içindedirler. 
255-O, Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, sürekli işinin başındadır. O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku! Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaati (birinin yanında olmayı) kim göze alabilir? Onların önlerinde olanı da arkalarında kalanı da O bilir. Onlar, O’nun bilgisinden izin verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de. Bu ikisini korumak O’na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür. 
256-Dinde zorlama olamaz; doğrular ile yanlış kurgular iyice ayrılmıştır. Kim taşkınlık edenleri tanımaz da Allah'a güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. 
257-İnanıp güvenenlerin en yakını (velisi) Allah’tır; O, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin  kendilerine en yakın (veli) bildikleri ise tağutlardır; onlar da bunları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. Bunlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır. 
258-Allah bir krallık vermiş diye, İbrahim’e karşı Sahibi (Rabbi) hakkında delil getireni, gözünde canlandırmadın mı? İbrahim, “Yaşatan ve öldüren benim Sahibimdir (Rabbimdir)!” dediğinde o, “Ben de yaşatırım, ben de öldürürüm!” dedi. İbrahim, “Allah, güneşi doğudan getirir, sen de batıdan getir!” deyince, âyetleri görmezlikten gelen o kişi dondu kaldı. Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez. 
259-Şu kişiyi de düşündün mü? Tavanları çökmüş ve duvarları üzerine yıkılmış bir kente uğramıştı da “Allah bu kenti ölümünden sonra nasıl diriltecek?” demişti. Allah onu yüz yıl süreyle öldürdü, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın?” dedi. “Bir gün kaldım, belki bir günden de az!” dedi. Allah dedi ki: “Yok, tam yüz yıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak, hiç bozulmamış! Bir de eşeğine bak! Bu, seni insanlara bir belge yapmak içindir. Şimdi de (eşekten kalma) kemiklere bak, onları nasıl birleştireceğimizi, sonra nasıl ete büründüreceğimizi gör!” Bunları açık açık görünce dedi ki: “Şimdi biliyorum, Allah her şeye bir ölçü koyar.” 
260-Bir gün İbrahim dedi ki: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana gösterir misin?” Allah “Yoksa inanmadın mı?” dedi. (İbrahim) “Hayır, inandım da içimin yatışması için!” dedi. “Öyleyse dört kuş tut, kendine alıştır, sonra (kes, parçala ve) her dağın başına onlardan birer parça koy. Daha sonra onları çağır, bütün güçleriyle sana geleceklerdir. Şunu bil ki üstün olan ve doğru karar veren Allah’tır.” dedi. 
261-Mallarını Allah yolunda infak edenler, toprağa bir buğday tohumu ekmiş gibi olurlar. O tohum yedi başak bitirir. Her başağında yüz dane olur. Tercihini doğru yapana Allah, kat kat fazlasını verir. Allah’ın imkânları geniştir, O her şeyi bilir. 
262-Mallarını Allah yolunda harcayan sonra da yaptıkları iyiliği başa kakmayan ve incitmeyenler var ya, onlara Rableri (Sahipleri) katında ödül vardır. Onlar ne bir korku duyar ne de üzülürler. 
263-Güzel bir söz söylemek ve bir hatayı örtmek, yardım ettikten sonra karşı tarafı üzmekten iyidir. Yapacağınız yardıma Allah’ın ihtiyacı olmaz, ama O, yumuşak davranır. 
264-Müminler! Başa kakarak ve üzerek yardımlarınızı değersizleştirmeyin! İnsanlara gösteriş olsun diye malını harcayan, ama Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kişi gibi davranmayın! Onun durumu, üzerinde toprak olan kayaya benzer. Şiddetli bir yağmur yağar ve orayı çıplak bırakır. Böyleleri çalışmalarından bekledikleri sonucu alamazlar. Allah, âyetleri görmezlikten gelen bir topluluğu yola getirmez. 
265-Allah’ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlama almak için mallarını harcayanlar, yüksekçe yere kurulu olup bol yağmur alan ve iki kat ürün veren bir bahçenin sahibi gibidirler. Yağmur yağmasa bile bir çisenti olur. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır. 
266-(Bir kişi düşünün:) İçinden arklar akan, her üründen veren, hurması ve üzümü olan bir bahçesi var, ama ihtiyarlık gelip çatmış, evladı da korunmaya muhtaç halde. Ateşli bir kasırga vurmuş, bahçeyi yakıp kavurmuş. Onun yerinde olmayı hanginiz ister? Allah, âyetlerini size böyle açıklar ki iyice düşünesiniz. 
267-Müminler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardığımız şeylerden hayra harcayın! Gözünüzü kapamadan almayacağınız kötü şeylerden vermeye kalkmayın! Bilin ki Allah zengindir ne yaparsa güzelini yapar. 
268-Şeytan sizi yoksul düşmekle korkutur ve çirkin işler yapmanızı ister. Allah ise suçunuzdan arındırma ve ikramda bulunma sözü verir. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır. 
269-O, tercihini doğru yapana hikmeti verir. Kime hikmet verilirse, ona çokça iyilik yapılmış olur. Bu bilgiyi sağlam duruşlu (ulü’l-elbâb) olanlardan başkası elde edemez. 
270-Ne tür bir harcama yapsanız ne gibi bir adakta bulunsanız, onu Allah bilir. Yanlış yapanların yardımcıları olmaz. 
271-Zekâtları/sadakaları açıkça verirseniz pek güzel olur! Ama fakirlere verirken gizlemeniz, sizin için daha iyidir; bir kısım günahlarınızı örter. Yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilen Allah’tır. 
272-Senin görevin, onları yola getirmek değildir. Doğru yolu seçeni yola getiren Allah’tır. Hayra yapacağınız her harcama kendiniz içindir. Harcamayı, sırf Allah rızasını kazanmak için yapmalısınız. Harcadığınız her malın karşılığı size tam olarak verilir ve haksızlık görmezsiniz. 

273-Harcamayı, özellikle, bütün vaktini Allah yolunda hizmetle geçiren ihtiyaç sahiplerine yapın. Onlar dışarıda dolaşıp çalışamazlar. Onurlu oldukları için de durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın. Kimseden yalvar yakar bir şey istemezler. Hayra yaptığınız her harcamayı bilen Allah’tır. 
274-Mallarını gece gündüz, gizli ve açık hayra harcayanların ödülü, Sahipleri(Rableri) katındadır. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzüntü de çekmezler. 
275-Faiz yiyenler, şeytanın aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı davranış göstermezler. Bu onların “Alım-satım, tıpkı faizli işlem gibidir.” demeleri yüzündendir. Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime Sahibinden (Rabbinden) bir öğüt ulaşır da faiz almayı bırakırsa, önceden aldıkları kendine kalır. Onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır. 
276-Allah, faizli işleri daraltır, zekâtları/sadakaları artırır. Allah, âyetleri görmezlik eden suçluların hiçbirini sevmez. 
277-İnanıp güvenen, iyi işler yapan, namazı tam kılan ve zekâtı verenler, Sahipleri (Rableri) katında ödülü hak ederler. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzüntü de çekmezler. 
278-Ey inanıp güvenenler, Allah’tan çekinerek korunun! O’na gerçekten güveniyorsanız, kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçin! 
279-Eğer vazgeçmezseniz, Allah ve elçisi tarafından açılmış bir savaşın içinde olduğunuzu bilin. Tevbe ederseniz (hatanızdan tam olarak dönerseniz), ana mallarınız sizindir; böylece ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğrarsınız. 
280-Borçlu darlık içinde ise, rahata çıkıncaya kadar beklemek gerekir. Alacağınızı sadakaya/ zekâta saymanız, sizin için daha hayırlıdır. Bunu bir bilseydiniz! 
281-Allah’ın huzuruna çıkarılacağınız o günden çekinip korunun. Sonra herkese kazandığı tam olarak verilecek ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır. 
282-Ey inanıp güvenenler, birbirinize belli bir vadeye kadar borçlandığınızda borcunuzu yazın. Bir yazıcı, aranızda doğru olarak yazsın. Yazıcı yazmaktan kaçınmasın, Allah (bu ayette) nasıl öğretiyorsa, öyle yazsın. Yazıyı borçlu yazdırsın, Sahibi(Rabbi)olan Allah’tan çekinsin de borçtan bir şeyi eksiltmesin. Borçlu; sefih, güçsüz veya söyleyip yazdıramayacak durumda ise onu velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. İki erkek yoksa bir erkek ile iki kadın da olur. Bunlar, şahitliğini kabul edeceğiniz kişilerden olsunlar. Kadınlardan biri unutur veya yanılırsa, diğeri hatırlatır. Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler. Borç ister büyük ister küçük olsun, vadesi ile birlikte yazmaktan üşenmeyin. Allah katında böylesi daha düzgün, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Aranızda alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanın size günahı olmaz. Alım satım yaptığınızda şahit tutun. Yazıcı da şahit de zarar görmesin; onlara zarar vermeniz, yoldan çıkmanız olur. Allah’tan çekinerek korunun. Bunu size Allah öğretiyor. Her şeyi bilen Allah’tır. 
283-Yolculukta olur da yazacak birini bulamazsanız, yapılacak olan rehin almaktır. Biriniz diğerine güvenir (borcu yazmaz, rehin de almaz) ise, kendine güvenilen kişi, Sahibi olan Allah’tan çekinerek korunsun da güveni kötüye kullanmasın.Şahitliği gizlemeyin. Kim gizlerse kalbi iyilikten uzaklaşır. Yaptığınız her şeyi bilen Allah’tır. 
284-Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İçinizde olanı, açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Affı hak edeni affeder, azabı hak edene de azap eder. Her şeye ölçü koyan Allah’tır. 
285-Bu elçi, Sahibinden (Rabbinden) kendine indirilen her şeye inanıp güvenmiştir, müminler de öyle! Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanıp güvenir. “O’nun elçileri arasında ayrım yapmayız.” derler. Şunu da derler: “Dinledik ve boyun eğdik! Bağışla bizi ey Sahibimiz (Rabbimiz)! Dönüp varılacak yer, Senin huzurundur.” 
286-Allah, kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez. Kişinin kimi kazancı lehine, kimi kazancı da aleyhinedir. (Siz şöyle dua edin:) “Rabbimiz! Eğer unutur veya hata edersek, bizi sorumlu tutma! Sahibimiz (Rabbimiz)! Bizden öncekilere yüklediğin ısr yükünü bize de yükleme! Sahibimiz (Rabbimiz)! Zorlanacağımız yükü bize taşıtma! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize ikramda bulun! Bizim mevlâmız (en yakınımız) Sensin. Kâfirlere karşı bize yardım et!” 



0 yorum:

Yorum Gönder