11 Mart 2017 Cumartesi

( Tevbe Suresi )

( Tevbe Suresi )


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

1-Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah ve Elçisi tarafından ilişkiyi kesme duyurusudur: 
2-Bu topraklarda dört ay daha dolaşın. Bilin ki Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Ama Allah, ayeti görmezlikten gelenleri (kâfirleri) rezil eder. 
3-Bu büyük hac gününde Allah ve Elçisi tarafından bütün insanlara bildirilen şudur: Allah’ın o müşriklere desteği yoktur; elçisinin de öyle. Ey müşrikler, dönüş yaparsanız (tevbe) hayrınıza olur. Sırt çevirirseniz bilin ki siz, Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Kafirlere acıklı bir azabı müjdele. 
4-Bu duyuru, sizinle antlaşma yapmış ve daha sonra bir kusur işlememiş, size karşı kimseye destek vermemiş müşrikleri kapsamaz. Onlara karşı olan andınızı süresinin sonuna kadar koruyun. Allah kendisinden çekinerek korunanları sever. 
5-(Dört) yasak ay çıkınca o müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın, onlar için her gözetleme yerinde oturun. Ama dönüş yapar (tevbe eder), namazı kılar ve zekat verirlerse yollarını açın. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur. 
6-O müşriklerden biri senden güvence isterse ona güvence ver ki Allah’ın sözünü dinlesin. Sonra onu, kendi güvenlik bölgesine ulaştır. Böyle yap çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur. 
7-Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız hariç Allah katından ve elçisi katından o müşrikler lehine verilmiş bir söz nasıl olabilir? Bunlar size karşı doğru davrandıkça siz de onlara karşı doğru davranın. Allah kendisinden çekinerek korunanları sever. 
8-Böyle bir söz nasıl olabilir ki? Bunlar sizi alt etseler ne bir antlaşma akıllarına gelir ne de size karşı sorumlulukları. Onlar ağızlarıyla sizi memnun ediyorlar ama kalpleri bunu istemiyor. Onların çoğu, yoldan çıkmış fasıklardır. 
9-Allah’ın ayetlerini geçici bir bedelle değiştirirler ve O’nun yolunu bozarlar. Onlar, gerçekten ne kötü iş yapıyorlar. 
10-Hiçbir inanıp güvenen hakkında ne antlaşma akıllarına gelir ne de onlara karşı sorumlulukları. İşte asıl saldırganlar onlardır. 
11-Eğer dönüş yapar, namazı kılar ve zekâtı verirlerse din kardeşleriniz olurlar. Biz ayetlerimizi bilenler topluluğu için açıklarız. 
12-Eğer anlaştıktan sonra antlarını bozarlar ve dininize saldırırlarsa küfrün elebaşılarıyla o zaman savaşın. Çünkü verdikleri antlar artık bitmiş olur. Böyle yapın ki belki vazgeçerler. 
13-Antlarını bozan ve Elçiyi yurdundan çıkarmaya kararlı olan bir toplulukla savaşmayacak mısınız? Hâlbuki sizden önce savaşı başlatan onlardır. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer inanıp güvenmiş kimselerseniz bilin ki Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır. 
14-Onlarla savaşın ki sizin ellerinizle Allah onlara azap etsin, onları parçalasın, size zafer versin ve inanıp güvenenler topluluğunun içini rahatlatsın. 
15-Bir de onların kalplerinde ki kini gidersin ve dönüş yapmayı (tevbe) tercih edenlerin dönüşünü kabul etsin. Allah bilir, doğru kararlar verir. 
16-Siz ne zannediyorsunuz? Allah içinizden mücadele (cihad) edenleri bilmeden, Allah’tan, Elçisi’nden ve inanıp güvenenlerden başkasını yakın dost(veli) edinmeyenleri bilmeden, sizi rahat mı bırakacak sanıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızın içyüzünü bilir. 
17-Müşrikler, kendi kâfirliklerine kendileri şahitken, Allah’ın mescitlerine hizmete yetkili değillerdir. Onların çalışmaları boşunadır. Onlar hep ateş içinde ölümsüz olacaklardır. 
18-Allah’ın mescitlerine hizmeti sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen, namazı tam kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar yapabilirler. Bunların doğru yolda olmaları umulur. 
19-Siz, hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’a hizmeti, Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen ve Allah yolunda mücadele (cihad) eden kimsenin yaptığı ile bir mi tutuyorsunuz? Bunlar, Allah katında bir olmazlar. Allah yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez. 
20-İnanıp güvenen, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele (cihad) edenlerin Allah katındaki dereceleri pek yüksektir. Başaranlar işte onlardır. 
21-Rableri onlara, kendi ikramını, rızasını ve kalıcı bahçeleri (cennetleri) müjdelemektedir. 
22-Bunlar ölümsüz olarak hep orada kalacaklardır. Çünkü Allah katındaki ödül büyüktür. 
23-Ey inanıp güvenenler! ayeti görmezlikten gelmeyi (kafirliği), inanıp güvenmeye (imana) tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile yakın dost (veli) edinmeyin. Kim onları dost edinirse, onlar kendilerine yazık etmiş olurlar. 
24-De ki “Atalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, mensup olduğunuz topluluk, elde ettiğiniz mallar, durgunlaşmasından korktuğunuz ticaret ve beğendiğiniz evler eğer size Allah’tan, elçisinden ve onun yolunda mücadele (cihad) etmekten daha sevimli geliyorsa bekleyin, nasıl olsa Allah’ın emri gelecektir. Allah, yoldan çıkan fasıklar topluluğunu yola getirmez.” 
25-Allah birçok yerde sizi zafere ulaştırdı, Huneyn gününde de öyle oldu. O gün sayıca çok olmanıza şaşırmıştınız ama bir işinize yaramamıştı. Onca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da geri dönüp kaçmıştınız. 
26-Derken Allah, elçisine ve inanıp güvenenlere özgüven vermiş, görmediğiniz ordular indirmiş ve o kafirleri cezalandırmıştı. Kafirlerin payına düşen işte budur. 
27-Sonrasında Allah, dönüş yapmayı (tevbe) tercih edenlerin dönüşünü kabul eder. Allah bağışlar, ikramı boldur. 
28-Ey inanıp güvenenler! O müşrikler birer pisliktir; bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul kalmaktan kokarsanız, Allah emir verdiği takdirde ilerisinde ikramıyla sizi zenginleştirecektir. Allah bilir, doğru kararlar verir. 
29-Kendilerine Kitap verilmiş kimselerden oldukları halde Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenmeyen, Allah’ın elçisinin haram kıldığını haram tanımayan ve bu doğru dini din edinmeyen kimselerle, küçük düşüp elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. 
30-Yahudiler; “Üzeyir Allah’ın oğludur" dediler. Hristiyanlar da "Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bunlar, onların dillerine doladıkları (boş) sözlerdir. Önceki kafirlerle aynı ağzı kullanıyorlar. Allah kahretsin onları! Bu iftiraya nereden sürükleniyorlar? 
31-Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir ilaha(tanrıya) kul olmalarıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allah, onların ortak(şirk) koştuklarından uzaktır. 
32-Bunlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler) hoşlanmasa da Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı değildir 
33-Elçisini bu Rehberle, gerçek din ile gönderen Allah’tır. Allah’ı ikinci sıraya koyanlar (müşrikler) hoşlanmasa da O, bu dini bütün dinlerin üzerine çıkarmak için böyle yapmıştır. 
34-Ey inanıp güvenenler! Bilginlerin ve din adamlarının birçoğu insanların mallarını haksız yolla yer ve onları Allah’ın yolundan engellerler. Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele. 
35-O alevli ateş içinde kızdırılarak bunlarla(altın ve gümüşle) alınlarının, sırtlarının ve yanlarının dağlanacağı gün onlara şöyle denecektir. “İşte kendiniz için biriktirdikleriniz! Birikimlerinizin tadına varın bakalım”. 
36-Gökleri ve yeri yarattığı gün, Allah’ın Kitabında olan şudur: Allah katında ayların sayısı on ikidir; bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru hesap budur. Öyleyse siz bu aylarda kendinizi kötü duruma düşürmeyin. O müşrikler, nasıl sizinle topyekun savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekun savaşın. Bilin ki Allah, kendisinden çekinerek korunanlarla beraberdir. 
37-Nesî işi, kâfirlik döneminde yapılan eklemeden başka bir şey değildir. Kâfir olanlar, onunla şaşırtılmıştır. Onu (Hac ayı olan Zilhicce’yi) bir yıl helal, bir yıl haram kılarlar ki hem Allah’ın haram kıldığının sayısına uygun getirsinler hem de Allah'ın haram kıldığını helâl kılsınlar. Kötü işleri onlara güzel gösterilmiştir. Allah, o kâfirler topluluğunu yola getirmez. 
38-Ey inanıp güvenenler! Neyiniz var ki “Allah yolunda sefere(savaşa) çıkın.” denince yere çakılıp kaldınız? Ahiret değil de dünya hayatı mı hoşunuza gidiyor? Dünya hayatının menfaatleri ahirettekinin yanında pek azdır. 
39-Eğer sefere(savaşa)savaşa çıkmazsanız, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır ve yerinize başka bir topluluğu getirir. Ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah her şeye bir ölçü koyar. 
40-Ona yardım etmezseniz etmeyin; Allah yardımını yapmaktadır. Hani bir gün, kâfirler onu, arkadaşıyla birlikte Mekke’den çıkmak zorunda bırakmışlardı da mağarada arkadaşına şöyle demişti: “Üzülme; Allah bizimle beraberdir.” Allah da onları rahatlatmış, görmediğiniz ordularla desteklemiş ve kâfirlerin sözünü yere düşürmüştü. Zaten yüce olan söz, Allah’ın sözüdür. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. 
41-İster kolay, isterse ağır gelsin siz sefere(savaşa)savaşa çıkın. Allah yolunda malınızla, canınızla mücadele(cihad) edin. Sizin için hayırlı olan budur. Bunu bir bilseniz. 
42-Kolay bir menfaat ya da alışılmış bir yolculuk olsaydı, arkandan gelirlerdi. Ama bu zorlu yolculuk onlara pek uzun geldi. “Eğer gücümüz yetseydi elbette seninle birlikte çıkardık” diye Allah’a ant içeceklerdir. Onlar kendilerini tüketmektedirler. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdır. 
43-Allah seni affetsin, kimin özü sözü doğru olduğu senin için iyice ortaya çıkmadan ve kimin de yalancı olduğunu iyice anlamadan onlara ne diye izin verdin? 
44-Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenenler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda mücadele(cihad) için senden izin istemezler. Allah kendisinden çekinerek korunanları bilir. 
45-Senden izin isteyenler sadece Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenmeyenlerdir. Onların içleri kuşkuludur. Onlar kuşkuları içinde gidip gelmektedirler. 
46-Eğer çıkmak isteselerdi bir hazırlık yaparlardı. Ama Allah, tutumlarını çirkin buldu da onları bocalattı. Onlara: “Oturanlarla birlikte siz de oturun.” denildi. 
47-Sizinle birlikte çıksalardı, kafanızı karıştırma dışında bir katkıları olmazdı. Aranıza girer, fitne çıkarmaya çalışırlardı. İçinizde onlara kulak verecek olanlar vardır. Allah yanlış yapanları bilir. 
48-Bunlar daha önce de fitne çıkarmaya çalışmış ve senden dolayı işleri altüst etmişlerdi.Onlar hoşlanmasalar da sonunda hak yerini buldu ve Allah’ın buyruğu üstün geldi. 
49-Onlardan kimi de “Bana müsaade et de başım belaya girmesin” der. Bil ki, onlar belanın içine zaten düşmüşlerdir. Alevli ateş, görmezlik eden o kâfirleri elbette kuşatacaktır. 
50-Elinize bir iyilik geçse, bu onları üzer; kötü bir durumla karşılaşsanız “İyi ki önceden tedbirimizi almışız” derler ve sevinç içinde dönüp giderler. 
51-De ki “Allah ne yazdıysa elimize geçen yalnız odur. O, bizim en yakınımızdır.” Müminler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar. 
52-De ki “Bizim için iki iyilikten biri dışında bir beklentiniz mi var? Bu arada biz de ya kendi katından ya da bizim elimizle Allah’ın sizi cezalandırmasını bekliyoruz. Haydi, bekleyin; sizinle birlikte biz de bekliyoruz.” 
53-De ki “Yaptığınız harcama ister gönüllü isterse gönülsüz olsun; sizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü yoldan çıkmış bir topluluk oldunuz.” 
54-Yaptıkları harcamaların kabulüne tek engel, Allah’ı ve Elçisini görmezlik etmeleri, üşenerek namaza gelmeleri ve harcamalarını gönülsüzce yapmalarıdır. 
55-Onların ne malları seni imrendirsin ne de evlatları. Allah ister ki yaşadıkları bu hayatta bunlar sebebiyle onlara azap etsin ve ruhları, üzüntü içinde kâfir olarak çıksın. 
56-“Biz sizdeniz” diye Allah’a yemin ederler. Onlar sizden değildirler. Ama onlar korkaklar topluluğudur.
57-Bir sığınak, bir kaç mağara, ya da girecek bir delik bulsalar döner, büyük bir sevinçle oraya koşarlardı. 
58-İçlerinde sadakalar konusunda sende kusur arayanlar vardır. Kendilerine verilse hoşlarına gider, verilmezse anında sinirlenirler. 
59-Keşke Allah’ın ve Elçisinin verdiğine razı olsalar da şöyle deselerdi: “Allah bize yeter, Allah kendi lutfundan yine verir; Elçisi de öyle. Bütün umudumuz Allah’tadır.” 
60-Zekatlar(Sadakalar) sadece fakirler, çaresizler, bu işte çalışanlar ve kalpleri ısındırılanlar içindir. Bir de esirler, borçlular, Allah yolunda çalışanlar ve yolda kalanlar uğrunda harcanır. Bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Allah bilir, doğru kararlar verir. 
61-İçlerinde, o kulaktır, diyerek Nebiyi üzenler vardır. De ki “O kulak, sizin için iyi kulaktır. Allah’a güvenir ve müminlere güvenir. İçinizden inanıp güvenmiş olanlar için de bir ikramdır. Kim Allah’ın Elçisini üzerse onun için acıklı bir azap vardır.” 
62-Sizi memnun etmek için “Biz de sizdeniz” diye Allah’a yemin ederler. Eğer inanıp güvenmiş kimseler iseler, Allah ve elçisi, onların memnun etmelerini daha çok hak eder. 
63-Allah’a ve elçisine sınır çizenlerin payına, içinde sürekli kalacakları alevli ateşin düştüğünü henüz öğrenmediler mi? İşte bu, büyük bir yıkımdır. 
64-Münafıklar(ikiyüzlüler), içlerindekini kendilerine bildirecek bir surenin indirilmesinden endişe duyarlar. De ki “Siz hafife alın bakalım. Allah, endişelendiğiniz her şeyi ortaya koyacaktır.” 
65-Ne yaptıklarını öğrenmek istesen “Dalıp gitmişiz, eğleniyoruz işte,” derler. De ki “Allah’ı mı, ayetlerini mi, yoksa elçisini mi hafife alıyorsunuz?” 
66-Sakın bahane üretmeyin; siz inanıp güvendikten sonra kâfir oldunuz. İçinizden bir kesimini bağışlasak bile, bir kesimini cezalandıracağız. Çünkü onlar suçludurlar. 
67-Münafık erkekler ile münafık kadınların biri neyse diğeri de odur. Kötülüğü ister, iyiliği engellerler. Elleri sıkı mı sıkıdır. Onlar, Allah ile ilgilenmediler Allah da onlarla ilgilenmedi. Münafıklar, yoldan çıkmış fasık kimselerdir. 
68-Allah, ikiyüzlü(münafık) erkekler ile ikiyüzlü kadınlara ve kâfirlere Cehennem ateşini vaat etmiştir. Orada ölümsüz olacaklardır. Onların hakkından orası gelir. Allah onları dışlamıştır (lanetlemiştir). Onların hak ettiği kalıcı bir azaptır. 
69-Siz de öncekiler gibisiniz. Ama onlar sizden güçlüydüler. Malları ve evlatları daha çoktu. Kendi paylarından yararlanmaya baktılar. Öncekiler kendi paylarından nasıl yararlandılarsa sizde kendi payınızdan o şekilde yararlanmaya baktınız. Onların dalıp gittikleri gibi siz de dalıp gittiniz. Yaptıkları, dünyada da ahirette de boşa gitti. Umduğunu bulamayacaklar. Zarar edenler işte onlardır. 
70-Öncekilerin haberleri; Nuh’un, Ad’ın, Semud’un halkının, İbrahim halkının, Meyden’lilerin ve altı üstüne getirilmiş yerlerin haberleri size ulaşmadı mı? Elçileri onlara o açık belgelerle(mucizelerle) gelmişlerdi. Allah onlara yanlış yapmış değildir ama onlar yanlışı kendilerine yapmışlardı. 
71-İnanıp güvenen (mümin) erkeklerle inanıp güvenen (mümin) kadınlardan her biri diğerinin yakın dostudur(velisidir). Marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olanı ister, münkere (Kur’an ölçülerine uymayana) engel olurlar. Namazı tam kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Elçisine de boyun eğerler. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir. 
72-Allah mümin erkeklerle mümin kadınlara söz vermiştir; içinden ırmaklar akan cennetler, kalıcı cennetlerdeki güzel konaklar onlarındır. Orada ölümsüz olacaklardır. Hepsinden önemlisi Allah’ın rızasıdır. Büyük kurtuluş işte budur. 
73-Ey nebi! Kâfirler ve münafıklarla mücadele(cihad) et. Karşılarında dik dur. Onların varıp kalacakları yer Cehennem’dir. Ne kötü hale gelmektir o! 
74-Söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar ama kendilerini kâfir yapan o sözü gerçekten söylediler ve Müslüman(Allah’a teslim) olmalarından sonra kâfir oldular. Üstelik başaramayacakları bir işe giriştiler. O cezalandırma girişiminin sebebi, Allah’ın ve Elçisinin onları Allah’ın ikramıyla cömertçe zenginleştirmesinden başka bir şey değildir. Dönerlerse (tevbe ederlerse) kendileri için iyi olur. Ama eğer yüz çevirmeye devam ederlerse Allah onları hem dünyada hem de Ahirette acıklı bir azaba uğratacaktır. Yeryüzünde onlar için artık ne bir dost ne de yardımcı bulunur. 
75-İçlerinden bir kısmı da Allah’a şöyle söz vermişlerdi: “Bize cömertçe verirsen elbette zekat(sadaka) vereceğiz ve iyilerden olacağız.” 
76-Allah cömertçe verince o mal onları cimrileştirdi. Yan çizerek yüz çevirdiler. 
77-Allah da onları, kendine kavuşacakları güne kadar içlerinde kalacak bir münafıklıkla cezalandırdı. Bunun sebebi ona verdikleri sözden dönmeleri ve yalan söylemeleridir. 
78-Hala öğrenmediler mi ki Allah, onların sırlarını da gizli konuşmalarını da bilir. Allah, bütün bilinmeyenleri bilir. 
79-Onlar içlerinden gelerek bol zekat(sadaka) veren müminlere laf dokundurur, gayretlerinden başka bir şey bulamayanları da işletirler. Allah da onları işletir. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır. 
80-Bağışlanmaları için ister talepte bulun, ister bulunma. Bağışlanmaları için yetmiş kere de yalvarsan Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu böyledir. Çünkü onlar Allah’ı ve elçisini görmezlikten gelmişlerdir. Allah, yoldan çıkan fasıklar topluluğunu yola getirmez.
81-
Muhalefete geçenler, bulundukları yerden Allah’ın elçisine karşı gelmelerine sevindiler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda sefere çıkmaktan (savaşmaktan) hoşlanmadılar. “Bu sıcakta orduyu çıkarmayın” dediler. De ki “Cehennem’in ateşi daha sıcaktır.” Bunu bir anlasalardı. 
82-Yapmakta olduklarının cezası olarak bundan sonra az gülsünler, çok ağlasınlar. 
83-Allah, seni onların bir kesimi ile karşılaştırır da seninle birlikte savaşa çıkmak için izin isterlerse de ki “Artık siz benimle hiçbir zaman savaşa çıkamayacaksınız ve benimle birlikte hiçbir düşmanla vuruşamayacaksınız. Baştan savaşa çıkmayıp oturmayı tercih eden sizdiniz. Öyleyse varın, muhaliflerle birlikte oturmaya devam edin.” 
84-Onlardan ölen birine asla dua etme (namaz kılma). Mezarı başında da bulunma. Çünkü onlar, Allah’ı ve elçisini göz ardı etmiş ve yoldan çıkarak fâsık olarak ölmüşlerdir. 
85-Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah ister ki yaşadıkları bu hayatta bunlar sebebiyle onlara azap etsin ve ruhları, üzüntü içinde kâfir olarak çıksın. 
86-Allah’a inanıp güvenin, elçisiyle beraber mücadele (cihad) edin” diye bir sure indirilse onların varlıklı olanları hemen senden izin ister ve “Bırak da oturanlarla birlikte biz de kalalım” derler. 
87-Muhaliflerle birlikte kalmak onlara pek hoş gelir. Kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluşur; artık anlayamazlar. 
88-Ama bu Elçi ve onunla birlikte inanıp güvenmiş olanlar mallarıyla ve canlarıyla mücadele(cihad) etmişlerdir. Bütün iyilikler işte bunlar içindir. Umduklarına kavuşacak olanlar da işte bunlardır. 
89-Allah onlara, içinden ırmaklar akan cennetleri hazırlamıştır. Onlara orada ölümsüz olacaklardır. En büyük kurtuluş işte budur. 
90-Mazeret uyduran çöl Arapları, kendilerine izin verilsin diye sana geldiler. Allah’a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup beklediler. İçlerinden kâfir olanlar yakında acıklı bir azaba çarpılacaklardır. 
91-Allah’a ve Elçisine karşı samimi oldukları sürece güçsüzlerin, hastaların, harcayacak bir şey bulamayanların kendilerini sıkıntıya sokmaları gerekmez. Güzel davranan kimselerin aleyhine yapılacak bir şey yoktur. Allah bağışlar, ikramda bulunur. 
92-Bir bineğe bindiresin diye sana gelenler de var. “Sizi bindirecek binek bulamıyorum” dediğinde onlar, harcayacak bir şey bulamadıkları için üzüntüden dolayı gözlerinden yaşlar akarak geri dönmüşlerdi. Onlar da sorumlu tutulmayacaklardır. 
93-Sorumlu tutulacak olanlar, imkânları olduğu halde senden izin isteyenlerdir. Muhaliflerle birlikte kalmak bunların hoşuna gitmişti. Allah bunların kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluşturdu; artık bilemezler. 
94-Döndüğünüzde onlar size özür beyan edeceklerdir. De ki “Hiç özür beyan etmeyin; size asla inanmayacağız. Allah, sizin haberlerinizi bize bildirdi. Allah ve Elçisi sizin yaptıklarınızı görecektir. Sonra görünmeyeni de görüneni de bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız; ne işler yaptığınızı size o bildirecektir.” 
95-Dönüp yanlarına geldiğinizde, kendilerine ilişmeyesiniz diye Allah’a yemin edeceklerdir. Artık onlarla ilginizi kesin. Çünkü her biri birer pisliktir. Hak ettikleri ceza, varıp kalacakları cehennemdir. 
96-Kendilerinden razı olasınız diye de yemin edeceklerdir. Siz razı olsanız bile yoldan çıkan fasıklar topluluğundan Allah razı olmayacaktır. 
97-Çölde yaşayan Araplarının kâfirliği ve münafıklığı pek güçlüdür. Allah’ın elçisine indirdiğinin sınırlarını bilmemeleri onlardan beklenen bir şeydir. Allah bilir, doğru kararlar verir. 
98-Çölde yaşayan Araplar içinde öyleleri vardır ki savaş için yaptıkları harcamayı kayıp sayar, her şeyin aleyhinize dönmesini beklerler. Bekledikleri kötü günler başlarına gelecektir. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. 
99-Çölde yaşayan Araplar arasında öylesi de vardır ki Allah’a ve Ahiret gününe inanıp güvenir, yaptığı harcamayı Allah’a yakın olmanın ve elçinin duasını almanın bir vesilesi sayar. Bilin ki bu, onlar için bir yakınlık sebebidir. Allah, onları ikramı ile kuşatacaktır. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur. 
100-Muhacirlerin ve Ensârın ilkleri ile onlara güzellikle uyanlar var ya, Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah, içinden ırmaklar akan cennetleri onlar için hazırlamıştır. Orada ölümsüz olacaklardır. En büyük kurtuluş işte budur. 
101-Hem çevrenizdeki çöl Araplarından hem Medine halkından ikiyüzlülükte (münafıklıkta) uzmanlaşmış münafıklar vardır. Onları sen bilmezsin, biz biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir. 
102-Bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler. Onlar, iyi işi kötü olanla karıştırmışlardı. Allah’ın bunlara ilgi göstermesi beklenebilir. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur. 
103-Mallarından zekat (sadaka) al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun. Bir de onlar için dua et; senin duan onları rahatlatır. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. 
104-Bilmiyorlar mı ki kullarının kendine yönelmesini (tevbesini) kabul eden de bu zekatları (sadakaları) alan da Allah’tır. Allah, kendine yönelenlerin dönüşünü (tevbesini) kabul eder, ikramı boldur. 
105-De ki “Çalışın; çalışmanızı hem Allah, hem Elçisi hem de inanıp güvenenler görecektir. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilenin huzuruna çıkarılacaksınız. O zaman size bütün çalışmanızı bildirecektir.” 
106-Bir kısmının işi de Allah’a kalmıştır, onları ya azaba uğratır ya da kayırır. Allah bilir, doğru kararlar verir. 
107-Zarar vermek, kâfirlik etmek, müminlerin arasını açmak ve bir de daha önce Allah’a ve Elçisine karşı savaşmış bir kişiyi beklemek için mescit edinmiş olanlar ise sana şöyle yemin edeceklerdir: “Bizim sevap dışında bir beklentimiz yoktur” Allah şahittir ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. 
108-Orada asla namaza durma. Senin namaz kılmana layık olan Mescit ilk günden itibaren takva temeli üzerine kurulmuş mescittir. Orada temizliği seven adamlar vardır. Allah, tertemiz olanları sever. 
109-Binasını takva ve Allah rızasını elde etme temeli üzerine kuran mı iyidir, yoksa binasını kaymakta olan bir uçurumun kıyısına kurup da onunla birlikte Cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah, yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez. 
110-Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar içlerinden çıkmayacak bir şüphe kaynağı olmaya devam edecektir; Allah bilir, doğru kararlar verir. 
111-Allah, inanıp güvenenlerin kendilerini ve mallarını Cennete karşılık satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar; öldürürler ve ölürler. Bu Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verdiği gerçek sözdür. Sözünü Allah’tan daha iyi tutan kimdir? Öyleyse yaptığınız bu satıştan dolayı sevinin. Bu, büyük bir kurtuluştur. 
112-Tevbe edenler, Allah’a kul olanlar, işlerini iyi yapanlar, gezip görenler, rüku edenler, secde edenler, marufu (Kur’an ölçülerini) isteyenler, münkere (Kur’an ölçülerine aykırı olana) engel olanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları koruyanlar var ya; sen böylesi müminleri müjdele. 
113-Cehennem ahalisi oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Nebiye düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.
114-İbrahim’in babasının bağışlanmasını istemesi sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ama onun Allah’a düşman olduğunu iyice anlayınca o işten uzak durdu. İbrahim çok içli ve yumuşak huyludur.
115-Allah bir topluluğu yola gelmiş saydıktan sonra sakınmaları gereken şeyi açıkça bildirmedikçe onları yoldan çıkmış saymaz. Allah her şeyi bilir. 
116-Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’a aittir. Yaşatan O’dur, öldüren de O’dur. Sizin Allah’a tercih edeceğiniz ne bir dostunuz ne de yardımcınız vardır. 
117-Allah, nebinin tevbesi ile zor zamanda ona uyan Muhacir ve Ensârdan kalbi kaymak üzere olan bir bölüğün tevbesini kabul etti. Onların tevbesini kabul etti çünkü Allah, onlara karşı çok merhametlidir, ikramı da boldur. 
118-Savaştan geri bırakılan üç kişinin tevbesini de kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, içleri iyice daralmıştı. Allah’tan kaçanın tek sığınağının yine Allah olduğunu da anlamışlardı. Tevbe etsinler diye Allah onların yüzüne baktı. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder, ikramı da boldur. 
119-Ey inanıp güvenenler! Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun ve özü sözü doğru olanlarla birlikte olun. 
120-Medine halkının ve çevrelerindeki çöl Araplarının Allah’ın elçisine kayıtsız kalmaya hakları yoktur. Kendilerini ona tercih de edemezler. Bunların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlık çekmeleri, kâfirleri öfkelendirecek bir adım atmaları ve düşmandan bir kötülük görmeleri mutlaka lehlerine iyi bir iş olarak yazılacaktır. Çünkü Allah, güzel davrananların ödülünü eksiltmez. 
121-Az olsun, çok olsun yaptıkları her harcama ve aşıp geçtikleri her vadi mutlaka lehlerine yazılır. Bu, Allah’ın onları, yaptıklarından daha güzeli ile karşılaması içindir. 
122-İnanıp güvenenlerin hep birden savaşa çıkmaları gerekmez.Her kesimden bir takımı, dini kavramak için savaşa çıksa da geri dönünce kendi topluluklarını uyarsalar iyi olmaz mı. Belki sakınırlar. 
123-Ey inanıp güvenenler! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın ki sizde sarsılmaz bir güç olduğunu görsünler. Bilin ki Allah, kendisinden çekinerek korunanlarla beraberdir. 
124-Bir sure indirilince bazıları: “Şimdi bu hanginizin imanını (güvenini) arttırdı ki?” der. O (sure), inanıp güvenmiş olanların güvenini artırır. Onlar onu (sureyi), birbirlerine müjdelerler. 
125-Kalplerinde hastalık olanların da pisliğine pislik katar. Onlar da kâfir olarak ölürler. 
126-Her yıl bir ya da iki kere sıkıntıya sokulduklarını görmüyorlar mı? Ama yine de dönüş (tevbe) yapmıyorlar ve akıllarını başlarına almıyorlar. 
127-Bir sure indirilince biri diğerine bakar “Gören biri var mı?” der, sonra da dönüp giderler. Allah da onların kalplerini döndürür. Çünkü onlar, anlayışsız bir topluluktur. 
128-İşte size içinizden bir elçi geldi. Sizi sıkıntıya sokan her şey, ona ağır gelir. O üstünüze titrer, müminlere karşı pek nazik ve merhametlidir. 
129-Eğer yüz çevirecek olurlarsa de ki “Allah bana yeter; O’ndan başka ilah yoktur. O’na güvenip dayandım. Büyük arşın (yönetimin) Sahibi O’dur.” 


0 yorum:

Yorum Gönder