İyiliği sonsuz, ikramı
bol Allah’ın adıyla,
1-Elif, Lam, Mim, Sad.
2-Bu, sana indirilen
Kitap’tır. Bu kitaptan dolayı içinde bir sıkıntı olmasın. Bununla uyarıda
bulunasın ve inanıp güvenenler (müminler) onu, akıllarından çıkarmasınlar diye indirilmiştir.
3-Rabbinizden size
indirilene uyun; Allah’a daha yakındır diye evliyaya uymayın. Bilgilerinizi ne
kadar az kullanıyorsunuz!
4-Biz nice kentleri
etkisiz (yaşanmaz) hale getirdik. Baskınımız onlara, ya geceleyin ya da gündüz uykusunda
iken gelmiştir.
5-Baskınımız gelince
şundan başka bir haykırışları olmamıştır: “Biz, yanlışlar içindeydik!”
6-Kendilerine elçi
gönderilenlere elbette soracağız. Elbette elçilere de soracağız.
7-Yaptıklarını, bilgiye
dayalı olarak onlara bir bir anlatacağız. Zaten onlara uzak değiliz.
8-O gün tartı kurulacağı
gerçektir. İyilikleri ağır basanlar, umduklarına kavuşacak olanlardır.
9-İyilikleri hafif
gelenler ise ayetlerimiz karşısında yanlış davranmaları sebebiyle zararı kendi
vücutlarına vermiş olurlar.
10-Geçinebileceğiniz
imkanlar oluşturarak sizi yeryüzüne yerleştirdik. İmkanlarınızı ne kadar az
değerlendiriyorsunuz!
11-Atanızı yarattık, sonra
biçim verdik. Daha sonra meleklere “Âdem’e secde edin!” dedik. Hemen secdeye
kapandılar ama İblis öyle yapmadı. O, secde edenlere katılmadı.
12-Allah: “Sana
emrettiğimde secde etmeni engelleyen ne oldu?” diye sordu. “Ben ondan iyiyim.
Beni ateşten yarattın ama onu balçıktan yarattın.” diye cevap verdi.
13-Allah dedi ki “Yıkıl
oradan! Orada büyüklük taslamaya hakkın yoktur. Defol! Sen değerini
yitirenlerdensin.”
14-İblis: “Öyleyse tekrar
dirilecekleri güne kadar beni yaşat.” dedi.
15-Allah dedi ki “Sen de
yaşatılacaklardansın.”
16-Şeytan dedi ki “Madem
beni aşırılığa sen sevk ettin, ben de senin doğru yolunun üstüne onlar için
oturacağıma yemin ederim.
17-Sonra önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Göreceksin, onların çoğu
sana karşı görevlerini yerine getirmeyecektir.”
18-Allah dedi ki “İn oradan;
yerilmiş ve kovulmuş olarak. Hele onlardan biri sana uysun, cehennemi sizinle
dolduracağıma yemin ederim.”
19-“Bak Âdem, sen ve eşin
şu bahçeye yerleşin. Beğendiğiniz yerden yiyin ama bu ağaca yaklaşmayın. Yoksa
yanlış yapmış olursunuz.”
20-Sonra Şeytan
vücutlarından açılması hoş olmayacak yerlerinin örtüsünü açıp onlara göstermek
için şöyle vesvese verdi: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması sadece hükümdar
(saltanat sahibi) olmanızı ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir.”
21-Onlara yemin etti: “Ben
ikinizin de iyiliğini istiyorum.”
22-Böylece ikisini de
kandırıp değerlerini düşürdü. İkisi de o ağaçtan tadınca açılması hoş olmayacak
yerleri gözüktü. Bahçedeki yaprakları üst üste koyup örtünmeye başladılar.
Rableri onlara şöyle seslendi: “Size bu ağacı yasak etmedim mi? Demedim mi
Şeytan sizin açık düşmanınızdır?”
23-Dediler ki “Rabbimiz!
Biz ne ettikse kendimize ettik. Bizi bağışlamaz (durumumuzu düzeltmez) ve bize
acımazsan, kaybedenlere karışır gideriz.”
24-Allah dedi ki “İnin oradan!
Biriniz diğerinin hakkına göz dikecek. Sizin için bu topraklarda karar kılınıp
yerleşecek yer ve bir süreye kadar da geçineceğiniz şeyler bulunacaktır.”
25-(Allah) Dedi ki “Orada
yaşayacaksınız, orada öleceksiniz, yine oradan çıkarılacaksınız.”
26-“Ey âdemoğulları! Size,
açılması hoş olmayacak yerlerinizi örtecek ve sizi güzel gösterecek elbise
verdik. İyi olanı (sizi koruyan elbise) takva elbisesidir.” Bunlar Allah’ın
ayetleridir, belki akıllarını başlarına alırlar.
27-Ey Âdemoğulları!
Sakın Şeytan ana-babanızı yaktığı gibi sizi de yakmasın. Açılması hoş olmayacak
yerlerini kendilerine göstermek için onların elbiselerini sıyırmış ve o
bahçeden çıkarmıştı. O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden
sizi görürler. Biz Şeytanları inanmayanların dostları yaptık.”
28-Bir edepsizlik yaptılar mı “Atalarımızdan böyle gördük. Allah bizden böyle istemiştir.” derler. De ki “Allah çirkin davranışları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?”
28-Bir edepsizlik yaptılar mı “Atalarımızdan böyle gördük. Allah bizden böyle istemiştir.” derler. De ki “Allah çirkin davranışları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?”
29-De ki “Rabbim hakka uygun davranmamı emretmiştir. Her secde yerinde
(mescitte) yüzünüzü doğrudan O’na çevirin, yalnız Allah’a boyun eğerek O’na dua
edin. Sizi nasıl başlattıysa dönüşünüz de öyle olacaktır.”
30-Allah insanların bir kısmının doğru yolda olduğunu onaylar. Bir kısmı da
sapık sayılmayı hak eder. Çünkü onlar Allah’tan önce şeytanların emrine
girer[*] üstelik kendilerini doğru yolda görürler.
31-Ey Ademoğulları! Her secde yerine vardığınızda/Secde edilen her yerde
süslerinizi (size yakışan giysiyi) giyinin. Yiyin, için ama savurganlık
etmeyin. Allah savurganlık edenleri sevmez.
32-De ki “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (yakışan giysiyi), temiz
rızıkları kim haram etti?” De ki “Bunlar dünyada esasen müminler içindir;
(Mezardan) kalkış gününden itibaren sadece onlar için olacaktır.” Bilen bir
topluluk için âyetlerimizi böyle açıklarız.
33-De ki “ Rabbim sadece şunları yasak (haram) etti: İster açık, ister gizli
olsun her türlü fuhuş, ism (bu kitapta anlatılan günahları), haksız saldırı,
Allah’ın hakkında bir belge (yetki) indirmediği şeyi O’na ortak saymanız (şirk)
ve Allah hakkında bilmediğinizi söylemeniz.”
34-Her toplumun (ümmet) bir eceli vardır. Ecelleri gelince onu ne
erteleyebilirler, ne de ecelleri gelmeden onun öne alınmasını sağlayabilirler.
35-Ey Âdemoğulları! Aranızdan ayetlerimizi size anlatan elçiler geldiğinde
kimler Allah’tan çekinerek kendisini korur ve düzeltirse artık onların ne bir
korkuları kalır ne de üzülürler.
36-Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılan ve büyüklük
taslayanlar ise cehennem ahalisidir. Onlar orada ölümsüzdürler.
37-Bir yalanı Allah’a atfeden veya âyetleri karşısında yalana sarılandan
daha yanlış yapan kim olabilir? Defterlerinde yazılı suçlarının cezası onları
bulacaktır. Elçilerimiz canlarını almaya gelince: “Hani o Allah’tan önce
yardıma çağırdıklarınız?” diyecekler, onlar da “Kaybolup gittiler!” diye cevap
vereceklerdir. Kendilerinin kafir olduklarına bizzat şahitlik edeceklerdir.
38-Allah onlara:
“Sizden önce gelmiş insanlar ve cinlerle beraber şu ateşe girin!” diyecektir.
Oraya giren her toplum (ümmet), kendi yoldaşına lanet edecek; hepsi orada
derlenip toparlanınca da sonrakiler öncekiler için şöyle diyeceklerdir:
“Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar. Sen bunlara o ateşin azabını iki kat
ver.” Allah diyecek ki “Hepinizinki iki kat ama bilmiyorsunuz.”
39-Öncekiler de sonrakilere şöyle cevap vereceklerdir: “Sizin bizden ne farkınız var ki? Siz de kazandığınıza karşılık bu azabı tadın.”
39-Öncekiler de sonrakilere şöyle cevap vereceklerdir: “Sizin bizden ne farkınız var ki? Siz de kazandığınıza karşılık bu azabı tadın.”
40-Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılan ve büyüklük
taslayanlar var ya; işte onlara göklerin kapıları açılmayacak, deve iğne
deliğinden geçinceye kadar da Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle
cezalandırırız.
41-Onlar için cehennem döşeği ve üzerlerinde örtüler olacaktır. Yanlış
yapanları (zalimleri) işte böyle cezalandırırız.
42-İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara gelince ki biz kimseye gücünün
üstünde bir yük yüklemeyiz; böyleleri cennet ahalisidir; onlar da orada
ölümsüzdürler.
43-Göğüslerindeki kötü bağlantıları söküp atmışızdır. Alt taraflarından
ırmaklar akacak ve diyeceklerdir ki “Bizi bu nimetlere kavuşturan Allah, her
şeyi pek güzel yapmış. Allah bize bu yolu göstermeseydi onu kendiliğimizden
bulamazdık. Rabbimizin elçileri gerçekten doğruyu getirmişler.” Onlara şöyle
seslenilecektir: “İşte size Cennet! Siz, yaptıklarınıza karşılık ona sahip
oldunuz.”
44-Cennet ahalisi, cehennem ahalisine şöyle seslenir: “Rabbimizin bize
verdiği sözün gerçek olduğunu gördük. Rabbinizin size verdiği sözün gerçek
olduğunu siz de gördünüz değil mi?” (deyince) “Evet!” derler. Aralarında bir
tellâl şöyle haykırır: “Allah yanlış yapan o kimseleri dışlasın (lanetlesin)!
45-Allah’ın yolundan engelleyenleri, o yolda anlaşılmayacak biçimde bir
eğrilik (iveç) oluşturmaya çalışanları, Ahireti göz ardı edenleri”
46-Cennet ile cehennem arasında bir engel vardır. O (engeldeki) yüksek
yerler üzerinde de değerli şahsiyetler olur. Herkesi yüzlerinden tanırlar.
Cennetlik ahaliye şöyle seslenirler: “Esenlik ve güvenlik sizedir (Selamun
aleykum)” Bunlar, henüz Cennet’e girmemiş olanlardır ama oraya girme umudundadırlar.
47-(Henüz cehennemde olup kurtuluş ümidi bulunan bu kimselerin) Gözleri
cehennemde temelli kalacak ahaliye çevrilince şöyle derler: “Aman Rabbimiz!
Bizi yanlışlar içindeki şu toplulukla bir araya getirme.”
48-A’râf ahalisi, yüzlerinden tanıdıkları bir takım adamlara da şöyle
seslenirler: “Gördünüz mü? Sizlere ne taraftarlarınızın bir yararı oldu ne de
büyüklenmenizin.
49-(Ey cehennemlikler!) ‘Allah onlara bir iyilikte bulunmaz’ diye yemin
ettikleriniz bunlar mıydı? (Ey Allah’ın ikramına kavuşanlar) ‘Sizler Cennet’e
girin. Üzerinizde ne bir korku olacak ne de üzüleceksiniz.’ ”
50-(Her biri yerlerine gittikten sonra) Cehennem ahalisi, Cennet ahalisine
şöyle seslenir: “Üzerimize biraz su ya da Allah’ın size verdiği nimetlerden
atsanıza.” Onlar derler ki “Allah, o ikisini de ayetleri görmezden gelenlere
(kâfirlere) yasak (haram) kılmıştır.”
51-Ayetleri görmeden gelenler (kafirler), dinlerini oyun ve eğlence yerine
koymuş kimselerdir.Dünya hayatı onları aldatmıştır. Biz de bugün onları unuttuk;
nitekim onlar da bu günkü karşılaşmayı unutmuşlar ve ayetlerimiz karşısından
bile bile yalana sarılmışlardı.
52-Onlara bir Kitap getirdik ve onu bir bilgiye (ilme) göre konu-konu
açıkladık. İnanıp güvenecek bir topluluğa yol gösteren ve ikram olan bir kitap.
53-Onlar, onun uyarılarının gerçekleşmesinden (tevilinden) başkasını mı
bekliyorlar? Uyarılarının gerçekleştiği gün, evvelce onu unutmuş olanlar şöyle
diyeceklerdir: “Rabbimizin elçileri gerçeğin kendisini getirmişlerdi. Şimdi
bize şefaat edecek kimseler var mı ki şefaat etsinler? Ya da geri gönderilsek
de yapıp ettiğimiz işlerden başkasını yapsak olmaz mı?” Onlar kendilerine yazık
etmiş kimselerdir. Uydurdukları şeyler de kaybolmuş olacaktır.
54-Sizin Rabbiniz Allah’tır; gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra
yönetime (arşa) geçmiştir. O, gündüzü kendini sürekli kovalayan gece ile örter.
Güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yaratmıştır. Bil ki
yaratmak da emretmek de O’nun işidir. Varlıkların Rabbi olan Allah, pek
yücedir.
55-Rabbinize için için yalvararak gizlice dua edin. O, aşırılık yapanları
sevmez.
56-Yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra kurulu (doğal) düzeni bozmayın.
Korkuyla ve umutla O’na yalvarın. Çünkü Allah’ın ikramı, güzel davrananlara
yakındır.
57-İkramından önce rüzgârları müjdeci olarak gönderen O’dur. Rüzgârlar
yağmur yüklü bulutları taşıyınca ölü toprağa sürer, o buluttan su indirir,
onunla her türlü ürünü çıkarırız. İşte ölüleri de böyle diriltiriz, belki
bilgilerinizi kullanırsınız...
58-Verimli toprağın bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Verimsiz olanınki ise
zar-zor çıkar. Görevlerini yerine getirecek bir topluluk için âyetlerimizi
böyle evire çevire anlatıyoruz.
59-Nuh’u halkına elçi göndermiştik. Onlara şöyle demişti: “Ey halkım!
Allah’a kul olun; sizin başka ilahınız yoktur. Ben başınıza zor bir günün
azabının gelmesinden korkuyorum.”
60-Halkının ileri gelenleri dediler ki “Bize göre sen gerçekten açık bir
sapkınlık içindesin.”
61-Nuh dedi ki “Ey halkım! Ben bir sapkınlık içinde değilim; ama varlıkların
Rabbinin elçisiyim.
62-Size Rabbimin isteklerini bildiriyorum ve sizin iyiliğinizi istiyorum.
Allah’ın bildirmesiyle sizin bilmediklerinizi biliyorum.
63-İçinizden bir kişiye, sizi uyarsın diye Rabbinizden bir bilginin
gelmesine mi şaşırdınız? Böylece kendinizi koruyabilir, belki de iyilik
bulursunuz.”
64-Sonra onu yalancı yerine koydular. Biz de onu ve onunla birlikte olanları
gemiyle kurtardık. Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılanları da
suda boğduk. Çünkü onlar körlük eden bir topluluktu.
65-Ad halkına da kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki “Ey halkım! Allah’a kul
olun; sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Allah’tan çekinip kendinizi
korumayacak mısınız?”
66-Halkının ileri gelenlerinden ayetleri görmezden gelenler (kafirler)
dediler ki “Bize göre sen tam bir beyinsizsin. Bizim bilgimize göre sen
gerçekten yalancının birisin.”
67-Dedi ki “Ey halkım! Bende beyinsizlik yoktur. Ama ben varlıkların
Rabbinin elçisiyim.
68-Size Rabbimin sözlerini ulaştırıyorum. Ben sizin iyiliğinizi isteyen
güvenilir bir kişiyim.
69-Sizi uyarması için içinizden bir kişiye Rabbinizin hatırlatıcı sözlerinin
gelmesine şaşırdınız mı? Hatırlasanıza, Nuh kavminden sonra sizi onların yerine
yerleştirdi.Sizi daha iri yapılı hale getirdi. Allah’ın nimetlerini hatırlayın
ki umduğunuza kavuşasınız."
70-Dediler ki “Sen bize, atalarımızın kul oldukları şeyleri bırakıp bir tek
Allah’a kul olalım diye mi geldin? Eğer doğru sözlü biriysen bizi tehdit
ettiğin şeyi getir bakalım.”
71-Hud dedi ki “Üzerinize Rabbinizden bir iğrençlik ve bir öfke sinmiştir.
Benimle bir kısım isimler hakkında mı tartışıyorsunuz? O isimleri sizler ve
atalarınız taktınız ama Allah (kul olduklarınız) haklarında hiçbir yetki
indirmiş değildir. O zaman bekleyin; sizinle beraber ben de bekliyorum.”
72-Sonra onu ve onunla birlikte olanları tarafımızdan bir ikram ile
kurtardık. Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılanların da kökünü
kuruttuk. Onlar inanıp güvenmemişlerdi.
73-Semud halkına da kardeşleri Salih’i elçi gönderdik. Dedi ki “Ey halkım!
Allah’a kul olun; sizin başka ilahınız yoktur. Bakın, size Rabbinizden mucize
olmak üzere bir belge geldi. İşte Allah’ın dişi devesi; bırakın Allah’ın
toprağında otlasın. Ona kötü niyetle dokunmayın, yoksa sizi acıklı bir azap
çarpar.
74-Hatırlasanıza; Ad halkının ardından onların yerine sizi getirdi ve o
toprağa yerleştirdi. Şimdi O’nun ovalarında köşkler kuruyor, dağlarını oyup
evler yapıyorsunuz. Allah’ı (nimetlerini) hatırlayın da ortalığı birbirine
katıp doğal düzeni bozmayın.”
75-Halkının kendini büyük gören önderleri, güçsüz saydıkları kişilere;
onların inanmış olanlarına şöyle dediler: “Siz Salih’i, gerçekten Rabbi
tarafından elçi olarak gönderilmiş biri mi sanıyorsunuz?” Dediler ki “Evet. Biz
onunla gönderilmiş her şeye inanıp güveniriz.”
76-Kendilerini büyük görenler: “Biz de sizin inancınızı tanımıyoruz”
dediler.
77-Sonra Rablerinin emrine karşı gelerek dişi deveyi kestiler ve dediler ki
“Bak Salih! Eğer sen elçilerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi getir de
görelim.”
78-Çok geçmeden onları öyle bir sarsıntı tuttu ki bulundukları yere çöküp
kaldılar.
79-Salih onlardan ayrıldı ve şöyle dedi: “Ey halkım! Rabbimin sözlerini size
ulaştırmış ve iyiliğiniz için çaba göstermiştim. Ama siz iyiliğe çalışanları
sevmiyorsunuz.”
80-Lut’u da elçi gönderdik, halkına şöyle demişti: “Sizden önce kimsenin
yapmadığı o çirkin işi mi yapıyorsunuz?
81-Siz kadınlara değil, şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Aslında siz
aşırılık eden bir topluluksunuz.”
82-Halkı kısaca şu cevabı verdi: “Çıkarın onları ülkenizden, besbelli onlar
pek temiz insanlar.”
83-Biz de onu ve ailesini kurardık, karısı hariç. O, toz yığını altında
kalanlara karıştı.
84-Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Şimdi sen o suçluların sonunun nasıl
olduğunu bir düşün.
85-Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki “Ey halkım! Allah’a kul
olun; sizin başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden bir belge geldi. Artık
ölçeği ve tartıyı tam yapın. İnsanların hakkını yemeyin. Ülkede düzen
sağlandıktan sonra kurulu (doğal) düzeni bozmayın. İnanıp güvenen kimseler
iseniz sizin için hayırlı olan budur.
86-Geçit yerlerine kurulup korku salıyor, inanıp güvenmiş kişileri Allah’ın
yolundan engelliyorsunuz. Üstelik o yolda anlaşılmayacak biçimde bir eğrilik
oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bunları yapmayın. Hatırlayın ki azınlıktaydınız, o
sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu bir düşünün.
87-“Benim elçiliğim ile gönderilene bir kısmınız güveniyor, bir kısmınız da
güvenmiyorsa bekleyin; sonunda Allah, aramızda kararını verecektir. O, en iyi
karar verendir.”
88-Halkı içinden büyüklük taslayan itibarlı kişiler şöyle dediler: “Bak
Şuayb! Ne pahasına olursa olsun seni bu ülkeden çıkaracağız, seninle birlikte
inananları da öyle. Tek çare bizim düzenimize dönmenizdir.” Şuayb dedi ki “Biz
istemesek de mi?”
89-“Allah’ın bizi kurtarmasından sonra tutar sizin düzeninize dönersek
Allah’a karşı tam bir yalan uydurmuş oluruz. Düzeninize dönmemiz olacak şey
değildir; Rabbimiz olan Allah döndürürse başka. Rabbimiz bilgisiyle her şeyi
kuşatmıştır. Biz Allah’a güvenip dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi halkımızdan en
doğru bir biçimde ayır. Ayırmayı en iyi yapan sensin.”
90-Halkının itibarlı kişilerinden ayetleri görmezden gelenler (kâfirler)
şöyle dediler: “Hele Şuayb’a uyun; kesin olarak kaybedersiniz.“
91-Çok geçmeden onları öyle bir sarsıntı tuttu ki bulundukları yere çöküp
kaldılar.
92-Şuayb’ı yalan sayanlar orada hiç yaşamamış gibi oldular. Şuayb’ı yalan
sayanlar asıl kaybedenler oldular.
93-Şuayb onlardan ayrıldı ve şöyle dedi: “Ey halkım! Rabbimin sözlerini size
ulaştırmış ve iyiliğiniz için çaba göstermiştim. Şimdi ayetleri görmezden
gelenler (kâfirler) topluluğunun etkisiz hale getirilmesine nasıl üzüleyim!”
94-Biz hangi kente bir nebi göndersek oranın halkını baskı ve zorluğa sokarız
ki yalvarıp yakarsınlar.
95-Sonra kötülüğü alır yerine iyilik veririz. Nihayet zenginleşirler ve
derler ki “Atalarımız da darlık ve bolluk yaşamışlar.” Bunun üzerine onları
beklemedikleri bir anda yakalarız; farkına bile varamazlar.
96-Eğer o kentlerin ahalisi, inanıp güvenerek Allah’tan çekinselerdi,
onlara, yerin ve göklerin bolluk ve bereketini açardık. Fakat yalana
sarıldılar. Biz de onları yapıp ettiklerine karşılık yakalayıverdik.
97-O kentlerin ahalisi gece uykuda iken baskınımıza uğramayacaklarından emin
midirler?
98-Ya da o kentlerin ahalisi oyun halinde iken güpe-gündüz baskınımıza
uğramayacaklarından emin midirler?
99-Yoksa onlar Allah’ın düzenine karşı kendilerini güvende mi görüyorlar?
Allah’ın düzenine karşı kendini güvende görenler sadece hüsran içindeki /
umduğunu bulamayacak topluluklardır.
100-Eski sahiplerinden sonra o yerlere mirasçı olanlar şunu göremediler mi ki
zorlayıcı düzen kursaydık onları günahları yüzünden yakalardık ve kalpleri
üzerinde yeni bir yapı oluştururduk. Artık onlar dinleyemezlerdi.
101-Bunlar, sana bir kısım haberlerini anlattığımız kentlerdir. Elçileri
onlara o açık belgelerle (mucizelerle) gelmişlerdi de önce yalanladıkları için
daha sonra inanmaya yanaşmamışlardı. Allah, kendilerini doğrulara kapatanların
kalplerindeki yeni yapıyı işte böyle oluşturur.
102-Onların çoğunun verdiği sözü tutmadığını gördük. Onların çoğunun yoldan
çıktığını gördük.
103-Daha sonra onların arkasından Musa’yı mucizelerimizle (ayetlerimizle)
Firavun’a ve onun itibarlı kişilerine elçi gönderdik. Ancak onlar belgeler
karşısında yanlış yaptılar. Şimdi bak bakalım ki o bozguncuların sonu nasıl
olmuş?
104-Musa dedi: “Bak Firavun! Ben varlıkların Rabbi tarafından gönderilmiş bir
elçiyim.
105-Üzerimdeki görev, Allah hakkında sadece gerçeği söylemektir. Size
Rabbinizden bir belge de getirdim. Artık İsrailoğullarının benimle birlikte
hareketlerine engel çıkarma.”
106-Firavun dedi ki “Bir mucize(ayet) getirdiysen göster; tabii doğru sözlü
biri isen.”
107-Musa hemen değneğini yere attı. Birden bire tam bir yılan oluverdi.
108-Elini çıkardı, ona bakanlar için bembeyaz oluverdi.
109-Firavun’un halkından itibarlı kişiler dediler ki “Bu gerçekten bilgin bir
sihirbaz!”
110-(Firavun etrafındakilere: "Sizi ülkenizden çıkarmak istiyor; ne
emredersiniz?"
111-Dediler ki “Onu ve kardeşini alıkoy ve
kentlere toplayıcılar gönder,
112-Bütün bilgin sihirbazları alıp sana getirsinler.”
113-Büyücüler
Firavun’a geldi ve dediler ki “Biz galip gelirsek elbette bunun bir ödülü
olacak değil mi?”
114-“Evet” dedi, “Üstelik benim yakınlarımdan da olacaksınız.”
114-“Evet” dedi, “Üstelik benim yakınlarımdan da olacaksınız.”
115-Dediler ki “Musa! Önce sen mi atarsın, yoksa biz mi atalım?”
116-Musa: “Atın!” dedi. Atınca herkesin gözünü boyadılar. Onları korkuttular.
Büyük bir büyü yaptılar.
117-Musa’ya: “Sen de değneğini at” diye vahyettik. Değnek bütün
uydurduklarını hemen yutuverdi.
118-Böylece gerçek anlaşıldı ve bütün yaptıkları boşa çıktı.
119-Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.
120-Büyücüler secdeye kapandılar.
121-“Varlıkların Rabbine inanıp güvendik” dediler.
122-“Musa’nın ve Harun’un Rabbine”
123-Firavun dedi ki “Ben izin vermeden ona inandınız ha? Besbelli ki bu gizli
bir düzendir. Ülkede bu düzeni kurdunuz ki halkını buradan çıkarasınız. Ben
size göstereceğim.
124-Ellerinizi ve ayaklarınızı elbette çaprazlama keseceğim, sonra elbette
hepinizi asacağım.”
125-Dediler ki “Biz de Rabbimize döneriz.
126-Senin bize bu cezayı vermenin nedeni, Rabbimizin mucizelerini görünce
derhal inanmamızdır. Rabbimiz! Bize direnme gücü ver. Canımızı da müslüman
(Allah’a teslim olmuş) olarak al.”
127-Firavun’un halkından itibarlı kişiler dediler ki “Şimdi Musa’yı ve
halkını serbest mi bırakacaksın? Bırak da bu ülkede bozgunculuk çıkarsınlar;
seni de, tanrılarını da bir kenara atsınlar.” (Firavun) Dedi ki “Oğullarını
öldürecek, kızlarını yaşatacağız. Onların tepelerine bineceğiz.”
128-Musa halkına şöyle dedi: “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Bu ülke
Allah’ındır. Kulları içinden kim onun düzenine uyarsa onu bu ülkeye mirasçı
kılar. Mutlu son, Allah’tan çekinerek kendini koruyanların olacaktır.”
129-Dediler ki “Sen aramıza katılmadan da gelişinden sonra da ezilen hep biz
olduk.” Musa şöyle dedi: “Belki de Rabbiniz, düşmanınızı etkisiz hale getirecek
ve sizi onların yerine yerleştirecektir. Sonra da sizin ne yapacağınıza
bakacaktır.”
130-Firavun hanedanına, belki akıllarını başlarına alırlar diye yıllar yılı
kuraklık ve gelir darlığı yaşattık.
131-İşleri iyi gidince “Biz bunu hak ettik.” derler, sıkıntı bastırdı mı onu
da Musa’nın ve beraberindekilerin uğursuzluğuna bağlarlardı. Bakın, onlar için
asıl uğursuzluk Allah katında olandır. Ama çokları bunu bilmez.
132-Derlerdi ki “Bizi büyülemek için hangi mucizeyi (ayeti) getirirsen getir,
sana inanacak değiliz.”
133-Biz de üzerlerine su baskını, çekirge, kımıl ve kurbağa salgını ve kanı,
her biri ayrı ayrı birer gösterge (ayet) olarak gönderdik. Yine de büyüklük
tasladılar ve suçlular topluluğu haline geldiler.
134-Her bir afet başlarına geldikçe şöyle dediler: “Ey Musa! Sana verdiği söz
sebebiyle bizim için Rabbine yalvar. Hele bu afeti üzerimizden bir kaldırsın
elbette sana inanacağız ve elbette İsrailoğullarını seninle birlikte serbest
bırakacağız.”
135-Her afeti üzerlerinden bir süre için kaldırınca, anında sözlerinden
dönüyorlardı.
136-Bunun üzerine onlara hak ettikleri cezayı verdik ve hepsini denizde
boğduk. Çünkü mucizelerimiz (ayetlerimiz) karşısında yalan yanlış şeylere
sarılıyorlar ve onları görmezlikten geliyorlardı.
137-Bereketlerle doldurduğumuz o toprakların doğusunu ve batısını da ezmeye
çalıştıkları halka verdik. Sabır göstermeleri sebebiyle Rabbinin
İsrailoğullarına verdiği güzel söz böylece yerine gelmiş oldu. Firavun’un ve
halkının yaptıkları işleri ve yükselttikleri bütün değerleri de yerle bir
ettik.
138-İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken putlara tapan bir topluluğa
rastladılar ve dediler ki “Musa! Onların tanrıları gibi bir tanrı da bize
yapsana!” Dedi ki “Siz gerçekten kendini bilmez bir topluluksunuz.”
139-“Bu putperestler tutarsızlıklar içindedirler; yapmakta oldukları her şey
de boştur.”
140-Dedi ki “Size Allah’tan başka bir tanrı mı ararım? Hâlbuki o sizi bu
âleme üstün kılmıştır.”
141-O gün sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Onlar size en ağır cezayı
vermeye çalışıyorlardı. Oğullarınızı öldürüp duruyor, kadınlarınızı sağ
bırakıyorlardı. O işin içinde, Rabbinizin, sizi yıpratan büyük bir imtihanı
vardı.
142-Musa ile otuz geceliğine sözleşmiştik; buna on gece daha kattık. Böylece
Rabbinin belirlediği vakit kırk geceyi buldu. Musa kardeşi Harun’a dedi ki
“Halkım içinde benim halifem ol, yerime geç. İyi davranışta bulun,
bozguncuların yoluna girme.”
143-Musa belirlenen vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca dedi ki “Rabbim!
Bana kendini göster de seni seyredeyim.” Dedi ki “Beni göremezsin, ama şu dağa
bak; eğer yerinde kalabilirse daha sonra beni görürsün.” Rabbi dağa görünür
görünmez orasını dümdüz etti. Musa düşüp bayıldı. Kendine gelince dedi ki “Sana
içten boyun eğerim, sana yöneldim. Ben inanıp güvenenlerin en önde olanıyım.”
144-Allah dedi ki “Musa! İndirdiğim sözler ve seninle konuşmam sebebiyle seni
insanlardan üstün kıldım. Sana verdiğimi al ve görevini yerine getirenlerden
ol.”
145-Verdiğimiz levhalarda onun için her türlü öğüdü yazdık ve her şeyi
açıkladık. Dedik ki “Bunlara sıkı sarıl; halkına emret; onlar da levhaların en
güzeline sarılsınlar. (Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyerek) Yoldan çıkmışların
yurdunu yakında size göstereceğim.”
146-Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri âyetlerimden çevireceğim. Onlar,
hangi ayeti görseler inanmazlar. Olgunluk yolunu görseler o yola girmezler ama
sapkınlık yolunu görürlerse o yola girerler. Bunun sebebi âyetlerimiz
karşısında yalan yanlış şeylere sarılmaları ve onlara aldırmamalarıdır.
147-Ayetlerimizi ve Ahiretteki karşılaşmayı yalan sayanların yaptıkları
iyilikler boşa çıkar. Onlar ettiklerinden başkasını mı bulacaklar?”
148-Musa’nın halkı, ondan sonra süs eşyalarından boğa gibi böğüren bir sığır
yavrusu yaptılar. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara yol göstermediğini
görmüyorlar mıydı? Onu (ilah) edindiler ve yanlış yapan kimseler oldular.
149-Başları önlerine eğdirilip saptıklarını gördüklerinde dediler ki “Eğer
Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa (durumumuzu düzeltmezse) tamamen
kaybetmiş oluruz.”
150-Musa, kızgın ve üzgün olarak halkına dönünce: “Benden sonra arkamdan ne
kötü işler çevirdiniz; Rabbinizin emrini hemen terk ettiniz öyle mi?” demişti.
Levhaları attı ve kardeşini saçından tutup kendine doğru çekti. Harun dedi ki
“Anamın oğlu! Bu topluluk beni zayıf düşürdü, neredeyse öldürüyorlardı.
Düşmanları bana güldürme. Beni yanlışlar içindeki bu(zalim) toplulukla bir
tutma.”
151-Musa dedi ki “Rabbim! Beni bağışla, kardeşimi de. İkimize de bol ikramda
bulun. En iyi ikramı sen yaparsın.”
152-Sığır yavrusunu (ilah) edinenleri, Rablerinin gazabı ve dünya hayatında
da alçaklık yakalayacaktır. İftiracıları işte böyle cezalandırırız.
153-O günahı işleyen sonra arkasından dönüş yapıp Allah’a yönelen ve inanıp
güvenenlere gelince, senin Rabbin ondan sonra elbette bağışlar ve ikramda
bulunur.
154-Öfkesi geçip sakinleşince, Musa levhaları aldı. Onlardan birinde şu
vardı: “Yola gelme ve ikram, Rablerinden korkanların hakkıdır.”
155-Musa belirlediğimiz gün için halkından yetmiş adam seçti. Bunlar bir
depremle sarsılınca dedi ki “Rabbim! Tercihi sen yapsaydın onları da beni de
daha önce etkisiz hale getirirdin. Aramızdaki akılsızların yaptıkları yüzünden
bizi yok mu edeceksin? Bu, sadece senin imtihanındır. Sapık saydığını bu yolla
belirlersin, yola gelmiş saydığını da bu yolla belirlersin. Bizim velimiz
sensin. Bizi bağışla, bize ikramda bulun. En güzel bağışlamayı yapan Sensin
156-Bu dünyada bize iyilik yaz, Ahirette de... Biz sana yöneldik.” Allah dedi
ki “Azap edeceğime, koyduğum düzene göre azap ederim. İkramım ise her şeyi
kaplar. İlerisinde onu, çekinerek kendini koruyanlar ve zekât verenler ile
âyetlerime inanıp güvenenlere has kılacağım.
157-Onlar bu elçiye, bu ümmi nebiye uyan kimselerdir. Onu (Nebinin adını)
yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulurlar. O, onlara marufa uygun
olanı emreder ve münkeri yasaklar. Temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram
kılar. Isr’larını (ağır yüklerini) ve üzerlerindeki bağları kaldırıp atar. Kim
ona inanır, onu destekler, ona yardım eder ve onunla birlikte indirilen nûra
(Kitaba) uyarsa, işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.”
158-De ki “Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın gönderdiği elçiyim.
Göklerde ve yerde hâkimiyet O’na aittir. O’ndan başka ilah yoktur. Hayat veren
ve öldüren O’dur. Siz Allah’a inanıp güvenin; nebî olan ümmi resulüne de. O
Resul de Allah’a ve O’nun sözlerine inanıp güvenir. Ona (Nebi olan resule) uyun
ki doğru yolu bulasınız”
159-Musa’nın topluluğundan (kavminden) bir toplum (ümmet) vardır; hem bu
gerçekle yol gösterirler hem kendileri de o ona uygun davranırlar.
160-Onları on iki boya, her biri ayrı bir toplum(ümmet) olacak şekilde
ayırmıştık. Topluluğu (kavmi) ondan su isteyince: “Değneğini taşa vur” diye
vahyettik; taştan on iki pınar fışkırdı. Her boy, su içeceği yeri bildi.
Üzerlerine bulutları gölgelik yaptık. Onlara kudret helvası ile bıldırcını
adeta yağdırdık. “Size verdiğimiz temiz ve lezzetli rızıklardan yiyin” dedik.
Onlar yanlışı bize yapmadılar, aksine yanlışı kendilerine yapıyorlardı.
161-Bir gün onlara şöyle denmişti: “Bu kente yerleşin. Orada beğendiğiniz
yerden yiyin. “Bağışla bizi” deyin. Kapısından baş eğerek girin ki hatalarınızı
örtelim. Güzel davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz .
162-İçlerinden yanlış davranış gösterenler, söylenenin tersini yaptılar.
Yanlış davranmalarına karşılık biz de onlara, üstlerinden bir sıkıntı verdik.
163-Onlara deniz kıyısındaki kenti sor; hani Cumartesi günü aşırılık
ediyorlardı. Cumartesi günleri balıklar sürülerle geliyor, diğer günlerde
gelmiyorlardı. Yoldan çıktıkları için böylece onları, yıpratıcı bir imtihandan
geçiriyorduk.
164-İçlerinden bir toplum (ümmet) şöyle demişti: “Allah’ın etkisizleştireceği
ya da ağır azaba uğratacağı bir topluluğa (kavime) ne diye öğüt veriyorsunuz?”
Dediler ki “Rabbinize karşı mazaretimiz olsun diye. Belki de (bu uyarılarımız
sayesinde ) çekinip kendilerini korurlar”
165-Ne zaman ki kendilerine verilen öğüdü dikkate almadılar, kötülüğe karşı
mücadele verenleri kurtardık. O yanlışı yapanları da yoldan çıkmalarına
karşılık kötü bir azaba çarptırdık.
166-Yapılan engellemelere baş kaldırıp direnince onlara: “Aşağılık maymunlar
olun!” dedik.
167-Rabbin, (mezardan) kalkış gününe kadar onlara, en kötü cezayı vermeye
çalışanları üzerlerine salacağını, o gün ilan etti. Senin Rabbin, suçun
karşılığını elbette çabuk verir. Bir de o, elbette bağışlayıcıdır, ikramı
boldur.
168-Onları yeryüzünde her biri ayrı bir toplum (ümmet) olacak şekilde böldük.
İçlerinde iyi olanlar olduğu gibi bu durumdan daha aşağıda kalanlar da vardır.
Belki dönerler diye onları hem o iyilikler hem o sıkıntılarla imtihanlardan
geçirdik.
169-Arkalarından o Kitab’a mirasçı olan yeni bir nesil geldi. Şu en düşük
olanın geçici menfaatine (dünya menfaatine) yapışır, “Allah bizi
bağışlayacaktır” derlerdi. Öyle bir şey daha gelse (ellerindekine benzer
uydurulmuş bir din daha gelse)[*] onu da alırlardı. Allah’a karşı yalnızca gerçeği
söyleyeceklerine dair o Kitapta onlardan alınmış bir sözün sorumluluğu altında
değiller miydi? Üstelik onda olan bilgiye de sahiplerdi. Allah’tan çekinerek
kendini koruyanlar için hayırlısı Ahiret yurdudur. Aklınızı kullanmaz mısınız?
170-Kitaba sıkı sarılıp namazı tam kılanlara gelince; biz iyiliğe
çalışanların ödülünü ziyan etmeyiz.
171-Bir gün o dağı adeta bir gölgelik gibi üzerlerine kaldırdık; başlarına
düşeceğini sandılar. “Size verdiğimizi(Tevrat'ı) sıkı tutun. İçindekilerini
düşünün ki kendinizi koruyabilesiniz” dedik.
172-Rabbin, Ademoğullarından, onların bellerinden nesillerini aldığında
onları kendilerine karşı şöyle şahit tuttu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
Onlar da “Evet! Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” dediler. Artık (mezardan)
kalkış günü, “Biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz.
173-Şunu da diyemezsiniz: “Önceden ortaklar uyduran atalarımızdı. Biz ise
onlardan sonra gelen bir nesildik. O boş işlere dalanların yaptıklarından ötürü
bizi yok mu edeceksin?”
174-İşte o belgeleri böyle açık açık anlatırız. Belki dönerler.
175-Kendine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini onlara oku; ayetlerden
sıyrılıp uzaklaştı da şeytan onu peşine taktı. Sonunda azgınlardan olup
çıkıverdi.
176-Eğer zorlasaydık, o ayetlerle onu yüceltirdik. Ama o, yere çakılıp kaldı
ve arzularına uydu. O, susuz kalmış köpek gibidir; üzerine varsan dilini
çıkarıp solur, bırakıp gitsen yine dilini çıkarıp solur. İşte âyetlerimiz
karşısında yalan yanlış şeylere sarılan o toplulukların örneği budur. Bu olayı
anlat, belki düşünürler.
177-Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılan ve yanlışı kedilerine
yapıp duran toplulukların hali ne kötüdür!
178-Allah kimi yola gelmiş sayarsa yola gelen odur; kimi de sapık sayarsa,
umduğunu bulamayacaklar/zarar edenler, işte onlardır.
179-Cinlerden ve insanlardan birçoğunu gerçekten Cehennem için beslemiş olduk.
Kalpleri vardır onunla anlamazlar; gözleri vardır onunla görmezler; kulakları
vardır onunla dinlemezler. Onlar en’âm (koyun,keçi, sığır ve deve) gibidirler.
Hayır! Daha da düşüktürler. Ne yaptıklarının farkında bile olmayanlar onlardır.
180-En güzel isimler (özellikler) Allah’ın isimleridir. O’na, onlarla
yalvarın. Allah’ın isimleri konusunda sınırları aşanları bırakın. Onlar,
ettiklerinin cezasını bulacaklardır.”
181-Yarattıklarımız içinde öyle bir toplum(ümmet) vardır ki hem o doğruyu
gösterir hem de onun ışığında adaletli davranırlar.
182-Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılanları, beklemedikleri
yerden adım adım kötü sona yaklaştırırız.
183-Onlara süre tanırım. Benim düzenim sağlamdır.
184-Hiç düşünmezler mi ki onları doğruya çağıran arkadaşlarında delilik
yoktur. O, doğruları açıklayan bir uyarıcıdır, o kadar.
185-Göklerin ve yerin hâkimiyeti konusuna ve Allah’ın yarattığı her bir şeye
bakmazlar mı? Belki de sonları yaklaşmıştır. Öyleyse Allah’ın sözü dışında
hangi söze inanacaklar?
186-Allah’ın sapık saydığını, kimse doğru yolda göremez. O, onları
azgınlıkları içinde bocalar halde bırakır.
187-Sana kıyamet saatini soruyorlar, ne zaman bastırıp kalacak diye? De ki
“Onun bilgisi sadece Rabbimdedir. Vakti gelince onu açıklayacak olan odur.
Ağırlığı göklerin ve yerin üstüne çökmüştür. Size gelişi ansızın olacaktır.”
Sanki haberin varmış gibi, tutup sana soruyorlar. De ki “Onun bilgisi sadece
Allah katındadır. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.”
188-De ki “Allah da tercih etmedikçe, benim kendime bile bir fayda sağlamaya
veya zarar vermeye gücüm yetmez. Eğer gizli bilgileri (gaybı) bilseydim, daha
çok malım olurdu, bana bir kötülük de dokunmazdı. Ben, inanıp güvenen bir
topluluk için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim, o kadar.”
189-Sizleri bir tek nefisten (döllenmiş yumurtadan) yaratan O’dur. Eşini de o
nefisten yarattı ki biri diğerinin yanında rahat etsin. Erkek onu sarınca hafif
bir yük yüklenir. Onunla gezip dolaşır. Yükü ağırlaşınca ikisi de Rableri olan
Allah’a yalvarır; “Bize iyi bir evlat verirsen, görevlerini yerine
getirenlerden olacağız” derler.
190-Onlara iyi bir evlat verince de verdiği şey hakkında Allah’a ortaklar
oluştururlar. Allah, onların ortak saydıklarından uzaktır.
191-Hiçbir şeyi yaratamayan ama kendileri yaratılmış olanları mı ortak
sayıyorlar?
192-Bunlar, ne onlara ne de kendilerine yardım edebilirler.
193-Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Çağırsanız da sessiz kalsanız
da sizin için birdir.
194-Allah ile aranıza koyup çağrıda bulunduklarınız sizin gibi kullardır.
Dedikleriniz içinize yatıyorsa onlara seslenin de size cevap versinler.
195-Ayakları mı var ki yürüsünler; elleri mi var ki tutsunlar; gözleri mi var
ki görsünler; kulakları mı var ki dinlesinler. De ki “Çağırın ortaklarınızı,
sonra bana tuzak kurun; hiç göz açtırmayın.”
196-Benim velim, bu Kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere velilik eder.
197-Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız; size yardım etmek şöyle
dursun, kendilerine bile yardım edemezler.
198-Onları doğru yola çağırsan seni dinlemezler. Sana baktıklarını görürsün,
oysa onlar göremezler.
199-Artandan al, iyiliği emret; kendini bilmezlerden de yüz çevir.
200-Şeytandan sana ilişkileri bozacak bir fısıltı(vesvese) gelirse hemen
Allah’a sığın. Çünkü O, dinler ve bilir.
201-Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar, Şeytan vesvesesinden etkilenince
bilgilerini harekete geçirir, hemen gerçeği görürler.
202-(Şeytanların) Kardeşleri ise bunları azgınlığa sürüklerler. Sonra
ellerinden geleni artlarına koymazlar.
203-Onlara bir âyet getirmediğin zaman “Derleseydin ya?” derler. De ki “Ben
Rabbim tarafından bana vahyedilene uyarım. Bunlar, Rabbinizden size gelen
ayetlerlerdir. Bir de inanıp güvenen bir topluluk için yol gösterici ve bir
ikramdır.”
204-Kur’ân okunduğu zaman dinleyin ve susun ki iyilik bulasınız.
205-Öğle ve ikindide, yüksek olmayan bir sesle içten içe yalvararak Rabbini
gizlice an. Sakın dikkatsizlik etme.
206-Rabbin katında olanlar, O’na kulluk etmeyi küçümsemezler; ibadetlerini
O’na yapar ve O’na secde ederler.
0 yorum:
Yorum Gönder